Yazarlarımız

İnsan Kendisinin Başıboş Bırakılacağını Mı Sanır?

Raziye ÇAKIR

Birçok filozof, tarihçi, ve düşünür insanın özündeki yalnızlığına dair derin sorular sormuş, bu sorular üzerinden insanın evrimi, toplumla ilişkisi ve özgürlüğü üzerine pek çok fikir geliştirmiştir. Fakat insanın “başına buyruk” ya da “başıboş” bir varlık olabileceği düşüncesi, özellikle modern çağda daha çok yer bulmuş gibi görünüyor. Özgürlük, bireysellik ve özerklik gibi kavramlar çağımızın en önemli idealleri arasında yer alıyor. Ancak, “İnsan kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır?” sorusu, bu modern anlayışa ciddi bir sorgulama getiriyor ve insanın hem bireysel hem de toplumsal varlık olarak sorumluluklarını tekrar gözden geçirmemize olanak sağlıyor.

Başıboşluk: Özgürlük Mü, Yok Oluş Mu?

Modern dünyada başıboşluk ve özgürlük sıklıkla birbiriyle karıştırılıyor. İnsanın bireysel anlamda mutlak bir özgürlüğe sahip olması gerektiği, toplum tarafından dayatılan kurallar ve normlara karşı her an başkaldırması gerektiği fikri, toplumsal düzenin zayıflaması anlamına gelebilir. Fakat bir insanın başıboş olması, aslında bir özgürlükten ziyade, bir tür varoluşsal yokluk hali olabilir. İnsan, toplumun ve çevresinin etkisiyle şekillenen bir varlıktır. İnsan, yalnızca dışsal çevresinden değil, içsel dünyasından da etkilenir. Aksi takdirde, insanlık bir anlam taşımaz, boş bir şekle dönüşür. Yani, insanın “başına buyruk” olması, onun hem içsel hem de dışsal bağlarını kaybetmesi anlamına gelir. Bu bağlar, yalnızca toplumsal değil, aynı zamanda kültürel, tarihsel ve insanî bağlardır. Kendisini bu bağlardan koparmaya çalışan bir insan, aslında yalnızca kendi benliğinden uzaklaşır.

Aldatma: Özgürlük Arzusu ve Gerçekten Kaçış

İnsanlar, bazen bireysel özgürlüklerine fazlasıyla odaklanırken, toplumdan bağımsızlaşma isteğiyle kendilerini aldatmaya başlayabilirler. “Kendimizi aldatmayalım” derken aslında toplumsal bağların bizlere kattığı gerçeklikten kaçmaya çalışıyoruz. Gerçekten özgür olmak, başıboş bir şekilde hareket etmek değildir. Aksine, özgürlük, insanın sorumluluklarıyla, başkalarına olan bağıyla ve içinde yaşadığı toplumla barış içinde olmasından geçer. Birey, toplumsal kuralları içselleştirerek hem kendini hem de çevresini dönüştürebilir. Bir insanın varlığının anlamlı olabilmesi için başkalarıyla ilişkiler kurması, toplum içinde kendine bir yer edinmesi gereklidir.

Modern insan, bireysel özgürlükle birlikte “başıboşluk”la aradığı huzuru ve anlamı bulabileceğini düşünse de, insanın toplumsal bağlardan kopması, aynı zamanda varlığını boş bir şekilde sürdürebileceği anlamına gelir. İnsan ne kadar bireysel özgürlüğüne kavuşmak istese de, tarih, kültür ve toplum onu her an etkiler. “Başıboş” bir insan, bir zaman sonra kendisini bir boşlukta, yerleşik bir anlamdan yoksun hissedecektir.

İçsel Bağımsızlık ve Toplumsal Sorumluluk

Aslında gerçek özgürlük, kişinin içsel bağımsızlığını kazanmasıyla başlar. Toplumdan bağımsız olmak, toplumsal sorumluluklardan kaçmak, bireyin kendi içinde bir boşluk yaratmasına neden olur. Bu yüzden insanın özgürlüğü, başıboşlukta değil, içsel bir dengeyi kurmasında yatar. Kendi düşüncelerini, değerlerini ve duygularını özgürce ifade etme hakkına sahip olmak, aslında o kişinin toplumla kurduğu bağdan ne kadar güçlü ve sağlıklı olduğu ile doğrudan ilişkilidir.

Özgürlük ve başıboşluk arasındaki farkı anlamak, insanın yalnızca bireysel değil, toplumsal varlığını da kavrayabilmesiyle mümkün olacaktır. Kendisini başıboş zanneden bir insan, sonunda yalnızlaşacak, aidiyet duygusunu kaybedecek ve toplumsal sorumluluklarını unutacaktır. Fakat insan, ancak başkalarına, çevresine, tarihine ve kültürüne duyduğu sorumlulukla gerçek özgürlüğüne kavuşabilir. Bu sorumluluklar, yalnızca başkalarına karşı değil, aynı zamanda kendine karşı da olmalıdır.

Sonuç: Başına Buyruk Olmak mı, Yalnız Olmak mı?

Bir insanın başıboş kalmaya çalıştığı, özgürlük arayışı içinde kendi sınırlarını yok saydığı bir dünyada, kendisini bulması imkansız hale gelir. Başarılı bir toplumsal yapı, insanların birbirine karşı sorumluluklarını yerine getirdiği, birlikte hareket ettiği bir alandır. Bu da insanın başıboş bırakılmayacağı anlamına gelir. Kendisini aldatmamalı, başıboş olmanın gerçekten özgürlük olmadığını fark etmelidir. Başka bir deyişle, başkalarına karşı sorumluluk taşımadan özgürlük, yalnızca boş bir arayıştır.

Sonuç olarak, insan kendisini başıboş bırakılmayacak kadar değerli bir varlıktır. Başkalarıyla bağlarını koparmak, içindeki sorumluluğu reddetmek, ona yalnızlık ve boşluk getirecektir. Oysa gerçek özgürlük, içsel ve toplumsal sorumluluklar arasında bir denge kurarak, başkalarına ve kendine saygı göstererek elde edilir. Kendimizi aldatmayalım, özgürlük arayışımızda başıboş bir varlık olmayalım.

Bir Cevap Yazın