Rafet ULUTURK
Türkistan… Bir coğrafya, bir tarih, bir kültür, bir gönül… Adı dahi insanın ruhunda derin izler bırakır. “Türkistan” denildiğinde, akla sadece bir bölge gelmez; bu topraklar, Türk milletinin kadim köklerinin, bin yıllık birikiminin, irfanının, erdeminin ve birliğinin simgesidir. Peki, Türkistan’ı bilir misin azizim? Bu toprakları, bu yurtları… Burada doğan ve bu topraklara kök salan kültürleri, gelenekleri, o kadim bakış açısını… Dönüp, biraz da derin bir nefes alarak, tarihimize, kültürümüze doğru bir yolculuğa çıkmak gerek.
Türkistan: Bir Medeniyetin Beşiği
Türkistan, sadece coğrafi bir ad değil, aynı zamanda bir kültürel mirası ve kadim bir medeniyetin beşiğidir. Burada, Yesevi Otağı’nda başlayan bir yolculuğun izleriyle büyür insan. Pir-i Türkistan’ın adı da buradadır, o kadim mutasavvıf ve mürşit Hoca Ahmed Yesevi’nin adı. Türklerin ruhunu, inancını, kültürünü derinden etkileyen bir şahsiyet. O, sadece bir bilge, bir pir değil, aynı zamanda Türk milletinin manevi yolunu aydınlatan bir liderdir. Yesevi Otağı’nda başlayan öğretiler, hem Türkistan’a hem de tüm Türk dünyasına yayılarak bu topraklarda şekillenen bir medeniyetin temel taşlarını oluşturdu.
Bir adım atıyorsunuz ve karşınızda Semerkand ve Buhara gibi efsanevi şehirler beliriyor. Bu şehirler sadece tarih kitaplarında yer alan eski metinlerin değil, aynı zamanda Türk halklarının manevi hafızasında derin izler bırakan yerlerdir.
Burada, Türk milletinin büyük düşünürleri, bilim insanları, sanatçılar yetişti; burada medeniyetin temelleri atıldı. Tanrı Dağları, Türklerin kadim efsanelerinde var olan bir figürdür; bu dağlar, Türklerin kutsal toprakları, efsanelerinde sonsuza kadar yüceltilen yerleridir. Taş Rabat’ın serin gölgeleri, Tanri daglarinda, Issık Göl’ün masmavi sularında hayat bulan bir yansıma, eski Türklerin batıya yönelen yolculuklarını ve keşiflerini simgeler.
Türkistan, Türk milletinin hem coğrafyasının hem de kültürünün odak noktasıdır. Bu topraklar, sadece bir bölgeyi tanımlamakla kalmaz; yüreklere dokunan bir anlam taşır. Bu topraklarda doğmuş olan Hoca Ahmed Yesevi, Türk milletinin ruhunu şekillendiren en büyük öğretmenlerden biridir. Yesevi’nin öğretileri, sadece halkın gönlünde bir iz bırakmakla kalmaz, Türklerin farklı coğrafyalarda daima bir arada olmalarını sağlayan manevi bir bağ kurar.
Türkistan ve Anadolu: İki Kutsal Toprak
Ancak, Türk milleti sadece Türkistan ile değil, Anadolu ile de var olmuştur. Bu topraklar, yine bir başka manevi merkezdir. Anadolu dediğimizde, Türk milletinin hem dünyevi hem de manevi anlamda en derin değerlerinin yeşerdiği yerdir. Bu topraklarda, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veliden Hacı Bayram Veli’ye, Taptuk Emre’den Yunus Emre’ye kadar birçok bilge, mutasavvıf, ozan ve evliya yetişmiştir. Anadolu’nun kadim topraklarında gönül birlikteliği, dostluk ve hoşgörü gibi değerler aşılanmış, bir halkın birlikte yaşama kültürü geliştirilmiştir. Bu, sadece bir coğrafi aidiyet değil, bir manevi mirastır.
Anadolu ile Türkistan arasındaki bu derin bağ, bir ruh köprüsüdür. Her iki bölge de Türk milletinin ortak değerlerinin ve kültürünün saklandığı, yeşerdiği topraklardır. O yüzden Anadolu, sadece Türkiye’nin bir parçası değil, Türk milletinin manevi ana-vatanıdır. Birbirini tamamlayan, birbiriyle iç içe geçmiş olan bu iki toprak, Türk milletinin kimliğini, tarihini ve kültürünü şekillendiren temel unsurlardır.
Ülkü Yolu, Allah Yolu ve Sevdamiz: Kızıl Elma
Türk milletinin tarihinde, en yüksek değerler her zaman Ülkü Yolu ve Allah Yolunda buluşmuştur. Ülkü, bir milletin ideali, hedefi, uğrunda mücadele ettiği değerlerdir. Türk milletinin kutsal ülküsü, sadece kendi varlığını sürdürmek değil, aynı zamanda tüm Türk halklarının birlik, dirlik ve kardeşlik içinde yaşamasını sağlamaktır. Bu ülkü, binlerce yıldır süren bir mücadelenin, özlemin ve inancın adıdır.
Ve her Türk evladının yüreğinde bir sevda vardır; bu sevda, Kızıl Elmadır. Kızıl Elma, Türk milletinin tarihten bugüne kadar sürdüğü mücadelenin, arzusunun ve hedefinin sembolüdür. Birçok farklı yorumu olsa da, Kızıl Elma, Türk milletinin idealini, bir arada güçlü bir şekilde var olma arzusunu simgeler. Kızıl Elma, sadece bir coğrafi hedef değil, bir kültürel ve manevi zaferin sembolüdür. O, Türk milletinin tarih boyunca süren mücadelesinin, her alanda kazandığı zaferlerin ortak adıdır.
Sonuç: Birlikte Yükselmek
Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan bu kutsal yolculuk, aslında sadece coğrafi bir seyahat değil, bir manevi yolculuktur. Bugün, Türk dünyası arasında geçmişin izlerini takip ederken, Dede Korkut’tan Hoca Ahmet Yesevi’ye, Yunus Emre’den Mevlana’ya kadar birçok büyük şahsiyetin öğretilerini yaşatarak, Türk milletinin geçmişine, kültürüne ve değerlerine sahip çıkmalıyız.
Türkistan ve Anadolu, aynı ruhu taşır, aynı amacı güder. Her iki toprak da Türk milletinin gönül birliğinin, milli ideallerinin ve manevi zenginliğinin simgeleridir. Bu topraklarda doğmuş, büyümüş ve sonsuz bir şekilde birbirine bağlanmış olan Türk milletinin, geçmişte olduğu gibi bugün de büyük hedeflere doğru yürüyüşünü sürdürmesi, Türk Birliği’ni güçlendirecek, Kızıl Elma’ya ulaşma yolunda atılacak adımları pekiştirecektir.
Türkistan’ı ve Anadolu’yu bilir misin azizim? Her iki toprak da Türk milletinin tarihinin, kültürünün, idealinin en yüksek formudur. Ve bu topraklarda Ülkü Yolu’nda yürüyen bir millet, Allah Yolu’nda birleşir, Kızıl Elma’ya ulaşır.