Hüseyin YILDIRIM
Doğada her canlı, yaşadığı ortama uygun bir biçimde yaratılmış ve hayatta kalması için gereken tüm özelliklerle donatılmıştır. Bu canlılar arasında deve, hem sahip olduğu biyolojik nitelikleri hem de hayatını kolaylaştıran şaşırtıcı yetenekleriyle dikkat çeker. Ancak devenin hikâyesi, yalnızca doğanın harikası değil, aynı zamanda bizim insan olarak düşünmemiz gereken bir ders niteliğindedir. Çünkü Allah her canlıyı mükemmel bir düzen içinde yaratmış, fakat biz insanlar bu düzenin kıymetini yeterince anlamıyor, hatta doğayı tahrip ediyoruz.
Deve, bir çöl hayvanı olmanın gerektirdiği tüm zorluklara karşı kusursuz bir şekilde donatılmıştır. Tuzlu suyu bile içebilir ve böbrekleri sayesinde tuzu süzerek içilebilir hale getirebilir. Biz insanlar, sürekli su kıtlığı endişesiyle yaşarken, devenin bu yeteneği doğanın ne denli özenli bir planlama yaptığını gösterir. Ancak biz, bu planlamayı anlayıp takdir etmek yerine, su kaynaklarını bilinçsizce tüketiyoruz.
Devenin dikenli bitkileri yemesi ve tükürüğündeki asidik özellik sayesinde kendine zarar vermeden bu bitkileri sindirmesi, ne kadar dayanıklı bir canlı olduğunu ortaya koyar. Biz ise bir lokma fazla yemek için israfın kapılarını ardına kadar açıyoruz. Oysa doğanın en basit canlısı bile, sahip olduğu nimetleri son derece verimli kullanıyor. Deveden öğrenecek çok şeyimiz var: kanaat, sabır ve doğayla uyum içinde yaşama becerisi.
Bir diğer dikkat çekici özellik, devenin göz kapaklarıdır. Çölde kum fırtınası çıktığında ince ve şeffaf göz kapağını kapatarak hem görüşünü kaybetmez hem de gözlerini korur. Peki ya biz? Görme yeteneğimize şükretmek yerine, gözümüzü lüzumsuz istekler ve gereksiz harcamalarla dolduruyoruz. Allah’ın bize bahşettiği bu büyük nimeti ne kadar doğru kullanıyoruz?
Deve, aynı zamanda vücut ısısını ayarlayarak sıcak ve soğuk ortamlar arasında hayatta kalma dengesini kurar. İklim değişikliğiyle boğuşan bizler ise bu dengeyi bozuyoruz. Allah, doğayı ve canlıları bir bütün olarak yaratmışken, biz insanlar doğanın dengesini kendi ellerimizle alt üst ediyoruz. Üstelik bunu yaparken kendimizi düşünüyor, geleceği ve diğer canlıları göz ardı ediyoruz.
Deveye bakınca, Allah’ın her detayı ince ince düşündüğünü bir kez daha anlıyoruz. Ancak biz insanlar, hem kendi hayatımızda hem de doğayla olan ilişkimizde bu özeni göstermiyoruz. Allah’ın bu mükemmel düzeni karşısında hayranlık duymak, şükretmek ve sorumluluk almak yerine, bencilliğimizi sürdürüyoruz.
Develer, sadece biyolojik özellikleriyle değil, aynı zamanda bize verdikleri derslerle de önemli bir yere sahip. Onların hayatından alacağımız en büyük ders şu olmalı: Allah, her canlıyı yaşadığı çevreye uygun şekilde yaratmış. Bu düzeni görmek, anlamak ve ona saygı duymak insanın en büyük sorumluluğudur. Eğer deveden bir şey öğrenmek istiyorsak, bu sabır, kanaat ve doğaya saygı olmalı. Çünkü Allah her şeyi düşünmüş, ama biz hâlâ düşünmüyoruz.