Aydın FİDAN
Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olarak göreve gelmesi, sadece Amerikan siyaseti için değil, tüm dünya için bir dönüm noktasıydı. Trump’ın başkanlık süreci, alışılmadık bir yönetim tarzı, radikal dış politika adımları ve güçlü bir ulusal çıkar odaklı yaklaşım ile dünya sahnesinde derin izler bıraktı. Pek çok kişi için bu dönemin sonuçları hala tartışma konusu olsa da, Trump’ın iktidarı, küresel düzenin köklü bir şekilde değişmesine zemin hazırladı.
Trump yönetimi, Amerika’nın geleneksel küresel liderlik anlayışına karşı ciddi bir meydan okuma sundu. Özellikle “Önce Amerika” (America First) sloganı, ABD’nin dünya üzerindeki hegemonik rolünü zayıflatmaya yönelik adımların habercisi oldu. Bu yaklaşım, Amerikan dış politikasını daha izole edici ve tek yanlı bir hale getirirken, dünya üzerindeki güç dengelerini de değiştirdi. Trump’ın döneminde yaşanan bu değişiklikler, sadece ABD’nin değil, tüm dünyanın geleceğini yeniden şekillendiriyor.
Trump’ın Küresel Liderlikten Çekilme Stratejisi: Güç Kayması ve Bölgesel Güçlerin Yükselişi
Trump’ın başkanlığı, ABD’nin küresel liderlik rolüne karşı ciddi bir sorgulama süreci başlattı. ABD, tarihsel olarak dünya çapında bir süper güç olmayı sürdürse de, Trump’ın “Önce Amerika” politikasının temel amacı, bu küresel liderlikten uzaklaşmak, ulusal çıkarları ön planda tutmak ve dış müdahaleleri minimize etmekti.
Bu politika, ABD’nin küresel sorunlara olan müdahale seviyesini azaltmaya ve dış yardımları, ittifakları ve çok taraflı anlaşmaları sorgulamaya yöneldi. Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme, İran ile yapılan nükleer anlaşmayı iptal etme ve Dünya Sağlık Örgütü’nden ayrılma gibi adımlar, Amerika’nın uluslararası alandaki etkisini azaltan hamlelerdi. Bunun sonucunda, ABD’nin geleneksel müttefikleri ve rakipleri, yeni stratejiler geliştirmeye başladı.
Bu süreçte, Çin ve Rusya gibi ülkeler, güç boşluğundan yararlanarak küresel etki alanlarını genişletmeye başladılar. Çin, özellikle Bir Kuşak, Bir Yol (Belt and Road Initiative) gibi projelerle dünya genelinde ekonomik etki sağlarken, Rusya da Orta Doğu ve Avrupa’daki askeri ve diplomatik varlığını artırdı. Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyük yapma” söylemi, aslında Amerika’nın uluslararası düzeydeki etkinliğini sorgulayan ve buna karşı kendi iç dinamiklerini ön plana çıkaran bir çağrıydı. Bu da dünyada güç kaymasına yol açtı ve ABD’nin geleneksel liderlik anlayışını sarsarak, çok kutuplu bir dünya düzenine doğru adım atılmasına zemin hazırladı.
ABD’nin İçinde ve Dışında Yükselen Milliyetçilik: Küresel İstikrarsızlık**
Trump’ın başkanlık dönemi, sadece uluslararası düzeyde değil, aynı zamanda Amerika içinde de büyük bir toplumsal ve siyasi bölünmeye yol açtı. Trump’ın “Amerika Birleşik Devletleri’ni yeniden büyük yapma” vaadi, içerde popülist, milliyetçi bir akımın yükselmesine neden oldu. Trump’ın politikaları, Amerika’da ekonomik eşitsizlikleri, kültürel farklılıkları ve göçmenlik sorunlarını yeniden gündeme taşıdı. Bu politikalar, özellikle işçi sınıfı, kırsal bölgeler ve bazı etnik gruplar tarafından yoğun bir şekilde desteklenmiş olsa da, kent merkezlerinde ve sosyal açıdan daha liberal çevrelerde büyük bir karşıtlık doğurdu.
Trump’ın politikaları, sadece Amerika’yı değil, dünya çapında da milliyetçilik ve popülizm akımlarını tetikledi. Avrupa’da, Brexit gibi ayrılıkçı hareketlerin yükselmesi ve diğer ülkelerde milliyetçi liderlerin iktidara gelmesi, Trump’ın dış politikaları ile paralel bir gelişim gösterdi. Milliyetçiliğin yükselmesi, küresel ölçekte büyük bir istikrarsızlık yaratma potansiyeline sahipti, çünkü bu ideoloji, işbirlikçi ve çok taraflı bir dünya düzeninin karşısına çıkıyor, bunun yerine daha izoleci ve tek yanlı bir yaklaşımı savunuyordu.
Ortadoğu’dan Asya’ya, Küresel Güç Dengesindeki Değişim
Trump’ın başkanlığı, özellikle Ortadoğu’daki dinamikleri önemli ölçüde değiştirdi. Trump, Orta Doğu’ya yaklaşımında, Amerikan askerlerinin bölgedeki görevlerini azaltmayı ve yerel güçlerin kendi güvenliklerini sağlamalarını teşvik etmeyi tercih etti. Suriye’den ve Afganistan’dan asker çekme kararı, ABD’nin geleneksel dış politika stratejisinin terk edilmesi anlamına geliyordu. Bunun sonucunda, bölgedeki güç dengeleri de değişmeye başladı.
Trump’ın Ortadoğu’daki en önemli adımlarından biri, İsrail ile normalleşme anlaşmaları oldu. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas gibi ülkelerle İsrail arasında yapılan anlaşmalar, Arap dünyasında yeni bir dönemin başlangıcını işaret etti. Ancak, bu süreç aynı zamanda Filistin sorununun çözümüne dair umutları da zayıflattı. Trump’ın tek taraflı politikaları, bölgesel çatışmaların daha karmaşık hale gelmesine yol açtı.
Asya’da ise Trump’ın Çin’e karşı uyguladığı ticaret savaşları, küresel ekonomiyi olumsuz etkiledi. Ancak bu durum, Çin’in büyüyen gücünü durdurmaktan çok, onu daha da güçlendirdi. Çin, küresel ticarette yeni fırsatlar yaratırken, ABD’nin tehditleri karşısında daha bağımsız bir politika izlemeye başladı. Çin’in Asya-Pasifik bölgesindeki etkisini artırması, Çin’in küresel ölçekteki yükselişini pekiştirdi.
Trump Sonrası Dönem: Yeni Bir Küresel Düzenin Kapıları mı Açılıyor?
Donald Trump’ın başkanlık dönemi sona erdiğinde, dünya çok daha farklı bir yer olacak. Trump, Amerika’nın küresel hegemonya anlayışına son vermiş olsa da, bu durum onun yerine geçecek olan yeni yönetimlerin ve bölgesel güçlerin geleceği şekillendireceği bir ortam yaratacak. Trump sonrası dünya, sadece ABD değil, aynı zamanda Çin, Rusya ve Avrupa Birliği gibi aktörlerin daha fazla söz sahibi olduğu bir döneme girebilir.
Küresel düzeyde, çok kutuplu bir dünya düzeni çok daha belirgin hale gelebilir. Çin ve Rusya, özellikle ekonomik ve askeri anlamda küresel liderliğe daha fazla adım atacakken, Avrupa Birliği ve diğer bölgesel aktörler de daha bağımsız ve kendi çıkarlarına yönelik politikalar izlemeye devam edebilir. ABD, geleneksel küresel liderlik rolünü kaybetse de, hâlâ önemli bir ekonomik ve askeri aktör olarak dünyada etki sahibi olmaya devam edecektir. Ancak, Trump’ın politikalarının ardından Amerika’nın dünya üzerindeki hegemonik gücü azalacak ve yerine daha eşitlikçi, bölgesel güçlerin etkili olduğu bir küresel düzene geçiş yapılacaktır.
Sonuç olarak, Trump’ın başkanlık dönemi, dünyayı yeniden şekillendiren bir süreç olarak kayda geçmiştir. Küresel ittifakların ve ekonomik ilişkilerin yeniden düzenlendiği, gücün ve etkilerin bölgesel düzeyde yeniden dağıldığı bir dünya dönemi, Trump sonrası dönemde giderek daha fazla şekillenecek gibi görünüyor.