Musa VATANSEVER
Berlin Batı Afrika Konferansı ve Sömürgecilik: Geçmişin Gölgeleri, Bugünün Yansımaları
1884-1885 yıllarında Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenlenen Berlin Batı Afrika Konferansı, dünya tarihinin en önemli dönemeçlerinden biridir. Bu konferans, Afrika kıtasının geleceğini şekillendiren, kıtanın zenginliklerini, topraklarını ve halklarını sömürgeci güçler arasında paylaştıran bir dönemin başlangıcını simgeler. Bu konferans sadece Afrika’nın kaderini değil, aynı zamanda dünya tarihini derinden etkileyen bir olay olmuştur. Ancak Berlin Konferansı’nın sonuçları yalnızca geçmişin gölgeleriyle sınırlı kalmamış, bugünkü küresel ilişkilerde de izlerini taşımaktadır.
Konferansın Arka Planı ve Katılımcılar
Berlin Konferansı, Portekiz’in önerisi üzerine düzenlendi ve Afrika’nın özellikle Kongo Havzası üzerindeki egemenlik haklarının tartışılması için toplandı. Bu dönemde, Afrika’nın iç bölgelerine doğru yayılan sömürgeci iştahın önüne geçmek amacıyla, sömürgeci güçler arasında bir düzenleme yapılması gerektiği düşünülüyordu. Bu bağlamda, konferansa katılan ülkeler arasında Avrupa’nın önde gelen güçleri ve hatta Osmanlı İmparatorluğu da yer alıyordu. İngiltere, Fransa, Almanya, Portekiz, İtalya, Rusya, İspanya, Belçika, İsveç, Norveç, Danimarka, ABD ve Osmanlı İmparatorluğu’nun katıldığı bu konferans, dünya haritasını yeniden şekillendiren bir olay olmuştur.
Almanya Şansölyesi Otto von Bismarck’ın başkanlığında gerçekleştirilen bu konferans, Afrika’daki toprakların paylaşılmasına yönelik ilk ciddi ve organize girişim olarak tarihe geçmiştir. Bu toplantının sonucu, sadece Afrika’nın değil, tüm dünya üzerindeki sömürgecilik anlayışının nasıl şekilleneceğini belirlemiştir.
Sömürgeciliğin “Fiilî İşgal” Prensibi: Afrika’nın Paylaşılması
Berlin Konferansı’nın en önemli sonucu, sömürgecilik anlayışının kurallara bağlanması ve “fiilî işgal” ilkesinin benimsenmesiydi. Bu ilke, herhangi bir bölge üzerinde hak iddia edebilmenin, o bölge üzerinde askeri bir hâkimiyet kurmaya dayanması gerektiğini belirtmektedir. Yani, kâşiflerin Afrika iç bölgelerine yapacağı geziler ve buralarda yaptıkları keşifler, resmi olarak egemenlik iddiasına dönüşmeden önce, bu toprakların askeri olarak işgal edilmesi gerekiyordu. Konferans sonunda, Afrikalı halklar ve toplumlar tamamen göz ardı edilerek, kıta sömürgeci güçler tarafından birbirlerine paylaştırılmıştır.
Konferansın ardından Avrupa, Afrika’yı harita üzerinde paylaştırırken, doğal kaynaklardan yararlanma, köle ticareti ve sömürge yönetimlerinin kurulmasına kadar pek çok alanda hakimiyet kurmayı amaçlamıştır. Bu bölüşümde, yerel halkların görüşleri, istekleri ve hakları dikkate alınmamış; Afrika’nın geleceği, birkaç Avrupa devleti tarafından belirlenmiştir.
Afrika’nın Dönüşümünde Berlin Konferansının Etkisi
Berlin Konferansı, Afrika’da yüzlerce yıl sürecek olan sömürge yönetimlerinin temellerini atmıştır. Fransızlar, İngilizler, Almanlar, Belçikalılar ve diğer sömürgeci güçler, Afrika’nın hemen hemen her köşesini işgal etmiş ve buralarda diktatörlüklerine dayanan siyasi ve ekonomik sistemler kurmuşlardır. Bu sömürgecilik, Afrika halklarının kültürlerini, yaşam biçimlerini, geleneklerini yok etmiş ve kıtanın doğal kaynaklarını sömürerek, bu zenginlikleri Avrupa’nın sanayileşmesine ve ekonomik büyümesine kanalize etmiştir.
Ancak Berlin Konferansı sadece Afrika’yı değil, tüm dünyayı şekillendiren bir olay olmuştur. Bu süreç, aynı zamanda emperyalizmin ve sömürgeciliğin küresel bir ideoloji haline gelmesine yol açmış ve dünya genelinde ekonomik eşitsizliklerin, kültürel baskıların ve ırkçı düşüncelerin yayılmasına neden olmuştur. Afrika, sadece bir kıta olarak değil, aynı zamanda sömürgeci güçlerin egemenlik mücadelelerine sahne olmuş bir “malzeme” olarak ele alınmıştır. Sömürgeci devletler, Afrika’nın tüm değerli kaynaklarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmış ve kıtanın gelişimine engel olmuştur.
Bugünün Yansımaları: Sömürgecilik ve Modern Dünya İlişkileri
Berlin Konferansı’nın ardından geçen yüzyıllar, Afrika’nın sömürgeleştirilmesinin etkilerinin halen devam ettiği bir dönemi de beraberinde getirmiştir. Bugün Afrika, uluslararası ilişkilerdeki güç dengesizliğinin, ekonomik eşitsizliklerin ve kültürel travmaların izlerini taşımaktadır. Ancak bu etkiler sadece Afrika ile sınırlı kalmamış, tüm dünyayı etkilemiştir. Özellikle Afrika’daki sömürgeci miras, modern dünyadaki yerel halkların, devletlerin ve toplumların arasındaki eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri günümüze taşımıştır.
Berlin Konferansı’nın uzun vadeli etkilerini anlamak, sadece geçmişi değil, bugün de devam eden global ilişkilerimizi anlamamıza yardımcı olacaktır. Bugün Afrika’daki pek çok çatışma ve istikrarsızlık, temelde sömürgecilik döneminin yarattığı yaraların birer yansımasıdır. Ayrıca, dünya üzerinde güçlü olan ülkeler ile zayıf olanlar arasındaki uçurum, büyük ölçüde bu sömürgeci mirasın bir sonucudur.
Sonuç: Geçmişin Yansımalarından Bugüne
Berlin Batı Afrika Konferansı, 19. yüzyılın sonlarına doğru sömürgecilik adına bir dönüm noktası olmuş ve dünyanın dört bir yanındaki halkları, sadece egemenlikten yoksun bırakmamış, aynı zamanda onları yerinden edilerek, yerleşik kültür ve yaşam biçimlerinden uzaklaştırmıştır. Bugün, geçmişin bu büyük adaletsizliğini göz önünde bulundurduğumuzda, geçmişin bugünü şekillendiren olaylar olduğunu kabul etmek zorundayız.
Haritalarda hangi ülkelerin yer aldığını ve hangi güçlerin bu işgal süreçlerine katkı sağladığını görmek, aslında bugünün siyasi ve ekonomik ilişkilerine dair de bir açıklama sunmaktadır. Sömürgecilik sadece fiziksel bir işgal değil, kültürel, ekonomik ve psikolojik bir işgaldir. Afrika’da ve dünyanın diğer köşelerinde süregelen çatışmalar ve eşitsizlikler, Berlin Konferansı’nın mirasıdır. Ancak her geçen yıl, halkların bağımsızlık mücadelesi ve öz gücüyle, bu mirasın üzerindeki kara gölge de yavaş yavaş silinmektedir.