Ahmet AĞCA
Türklerin geniş bir coğrafyaya yayıldığı bilinen bir gerçek; ancak bu yayılımın Amerika kıtasında izler bıraktığını öğrenmek birçok kişiyi şaşırtabilir. Onayda Kızılderili Kabilesi Reisi ve Amerika Yerlileri Sosyal İşler Daire Başkanı M. Franklin Keel’in 1999’da Denizli’de düzenlenen Türk Dünyası Kurultayı’nda yaptığı konuşma, bu bağlantıyı güçlü bir şekilde hissettiriyor. DNA testleri, dil benzerlikleri, gelenekler ve kültürel semboller… Bütün bu unsurlar, Kızılderililer ile Türklerin ortak bir kökene sahip olabileceğini gösteriyor. Keel’in “Biz Kızılderililer Türk olmaktan çok mutluyuz” ifadesi, bu bağlantının derin bir kültürel aidiyet duygusunu beraberinde getirdiğini kanıtlar nitelikte.
Hilal, Yıldız, Güneş: Aynı Sembolizm
Türk kültüründe hilal, yıldız ve güneş gibi semboller büyük bir önem taşır. Bu semboller yalnızca inanç sistemimizin değil, toplumsal düzenin ve tarihi anlatıların da ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı sembolleri, Amerika’nın kadim yerlilerinde, Kızılderililerin kültürel öğelerinde görmek ise oldukça şaşırtıcıdır. Kızılderili topluluklarının sanatında, eşyalarında ve hatta isimlerinde bu sembollerin sıkça karşımıza çıkması, iki kültür arasında zamana meydan okuyan bir bağ olduğunu gösteriyor. Hilal ve yıldız sembollerinin Türk kültüründe olduğu gibi Kızılderililerde de saygıyla anılması, bu iki kadim halkın geçmişte bir noktada birbirine dokunmuş olabileceği düşüncesini güçlendiriyor.
Bozkurt: Ortak Sembol ve Ruhun Yansıması
Türklerin bozkurt ile olan sembolik ilişkisi, tarihimiz kadar derindir. Bozkurt, Türk mitolojisinde ve destanlarında yol gösterici, koruyucu bir figür olarak tanımlanır. Kızılderililer arasında da bozkurt figürünün yaygın olması, hatta “Bozkurt Kabilesi” adında bir kabilenin varlığı, bu iki halkın paylaştığı kültürel ortaklıkların bir diğer kanıtıdır. Franklin Keel’in belirttiği gibi, bozkurt, Kızılderililerde de önemli bir yere sahiptir. Bu ortak sembol, Türklerin ve Kızılderililerin aynı kökten gelen bir kültürel mirası yaşattığını gösterir.
Göç Hikayeleri: Beringia Köprüsü ile Amerika’y
Kızılderililerin kökeni üzerine yapılan araştırmalar, bu halkın Asya’dan Amerika kıtasına bir kara köprüsü aracılığıyla geçtiğini gösteriyor. Buzul Çağı’nın en şiddetli döneminde, günümüzde Bering Boğazı olarak bilinen bölge, iki kıta arasında bir geçit oluşturmuştu. Arkeologlar ve tarihçiler, Kızılderililerin Asya’dan Amerika’ya göç ettiklerini, bu geçişin ise binlerce yıl süren bir süreçte tamamlandığını ortaya koyuyor. Franklin Keel’in belirttiği gibi, Kızılderililer, Baykal Gölü ve Yenisey-Tuva bölgelerinden gelen atalarının izlerini kültürlerinde ve yaşam biçimlerinde hâlâ koruyor. Dil benzerlikleri, el sanatları, gelenekler ve hatta yaşam tarzı, Kızılderililerin atalarının Orta Asya kökenli Türk topluluklarıyla derin bir bağ taşıdığını ortaya koyuyor.
Kızılderili Dillerinde Türkçe İzleri
Kızılderili ve Türk dilleri arasındaki benzerlikler de şaşırtıcıdır. Fransız dil bilimcisi Dumesnil, Kızılderili dillerinde 320 Türkçe kelime tespit etmiştir. Örneğin, “Siyu” kelimesinin aslında “Su Kabilesi” anlamına gelmesi, Türkçede “su” sözcüğünün Kızılderili dillerinde de aynı anlamı taşıması, dilsel bağlantıların oldukça güçlü olduğunu ortaya koymaktadır. Türkçe kelimelerin ve Türkçe yapısının Amerika kıtasında, binlerce yıl önce var olan dillerde de görülmesi, bu köklü bağlantının günümüze dek taşındığını gösteriyor.
Ortak Kültürel Değerler: Dostluk ve Misafirperverlik
Keel’in konuşmasında vurguladığı bir diğer önemli konu ise Türkler ile Kızılderililerin misafirperverliği ve dostluk anlayışıdır. Keel, Türklerin gönül zenginliğine, sıcak kanlılığına ve samimiyetine hayran kaldığını belirtiyor ve “Bu samimiyet ve derinlik biz Kızılderililerde de aynen böyledir” diyerek iki kültür arasındaki duygu benzerliğine dikkat çekiyor. Bu özellik, belki de binlerce yıl önce bir arada yaşayan ataların mirasıdır. İki halk da zor koşullar altında, topluluk içinde yardımlaşarak yaşamayı, dostluğu ve misafirperverliği kültürel bir değer olarak yaşatmaktadır.
Kızılderililer ve Türkler: Ortak Miras, Ortak Gelecek
Kızılderililer, bugünün Amerika’sında var olma ve kültürlerini koruma mücadelesi veriyor. Nüfusları 2,5 milyon civarında olan bu halk, geçmişine sahip çıkarken, köklerinden aldığı gücü geleceğe taşımak istiyor. Franklin Keel’in kurultayda yaptığı konuşma, Kızılderililerin kendi kültürel miraslarıyla gurur duyduğunu ve bu mirasın Türklerle olan bağını keşfetmekten mutluluk duyduğunu gösteriyor. Türkler ve Kızılderililer, aynı köklerden gelen halklar olarak tarihsel bağlarını daha fazla araştırmalı, kültürlerindeki bu derin benzerlikleri korumalı ve yaşatmalıdır.
Sonuç: Uzak Kıtalar, Ortak Kökler
Kızılderililer ile Türkler arasında yüzlerce, belki de binlerce yılın ötesine uzanan bir bağ olduğu açık. Hilal, yıldız, güneş gibi semboller, bozkurt figürü, benzer diller ve gelenekler, bu iki halkın kültürel kodlarının ne kadar örtüştüğünü gösteriyor. Uzak coğrafyalarda, farklı zaman dilimlerinde yaşamış olsalar da, Türkler ve Kızılderililer aynı köklerin mirasçıları olarak bu dünyada kültürel izlerini bırakmaya devam ediyor. Gelecek nesiller için bu ortak mirası keşfetmek, korumak ve anlatmak bizlere düşen önemli bir görevdir.