Araştırma-Tarih, Yazarlarımız

Atatürk ve Sultan Vahdettin: Derin Devletin Gölgesinde

Murat ULUTURK

Fatih Bayhan’ın, Atatürk ile Sultan Vahdettin arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendirdiği çalışmaları, bu iki tarihi figürün üzerindeki geleneksel anlatıları sorgulamaya yönelik önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.

Yazar, “Atatürk, Osmanlı derin devletinin adamıydı” ifadesiyle, Atatürk’ün Osmanlı’nın son dönemindeki yapılarla kurduğu bağları ve siyasi stratejileri ortaya koyarak, bu figürlerin tarihsel bağlamda nasıl şekillendiğini tartışıyor.

Atatürk ve Sultan Vahdettin: Derin Devletin Gölgesinde Bir İşbirliği

Bayhan’ın iddialarına göre, Atatürk’ün Samsun’a gönderilişi, Sultan Vahdettin’in direktifleriyle planlanmış bir adım olup, bu olayın ardında Osmanlı’nın “derin yapısının” etkisi bulunuyor. Bayhan, Atatürk’ün Samsun’a gönderilmesinin, Anadolu’yu yeniden toparlayacak ve işgal altındaki topraklarda güvenliği sağlayacak bir stratejinin parçası olduğuna dikkat çekiyor. Vahdettin’in, Atatürk’ün Anadolu’ya gitmesinin, sadece askeri bir harekat değil, aynı zamanda politik bir taktik olduğunu düşündüğü belirtiliyor.

Vahdettin’in Karakteri ve Hainlik İddiası: Yeniden Değerlendirme

Vahdettin’in tarih boyunca “vatan haini” olarak gösterilmesi, Bayhan’a göre, büyük ölçüde politik bir önyargıya dayanıyor. Yeni belgeler ışığında, Sultan Vahdettin’in aslında Atatürk’ü Anadolu’ya gönderirken bir ihaneti değil, aksine Türk milletinin kurtuluşu için bir işbirliği yaptığı ortaya çıkıyor. Bayhan, bu sürecin gizli belgelerle desteklendiğini ve bu belgelerin Sultan Vahdettin’in vatansever bir lider olarak hareket ettiğini gösterdiğini iddia ediyor.

Örneğin, Vahdettin’in Atatürk’e bir mektup gönderdiği ve bu mektubun Atatürk’ün moralini bozmayacak şekilde yazıldığı belgelerde açıkça görülüyor. Bu tür açıklamalar, Atatürk ve Sultan Vahdettin arasındaki ilişkiyi tarihsel bir çerçevede daha dengeli bir şekilde değerlendirmeye yöneltiyor.

İttihat ve Terakki’nin Derin Yapısı: Atatürk’ün Seçilişi

Yazar, Atatürk’ün, Osmanlı İttihat ve Terakki’nin derin yapılarıyla olan bağlantılarına da değiniyor. Bu yapının, Atatürk’ü bir “seçim” olarak öne çıkardığını savunuyor. İttihat ve Terakki’nin sona ermesinin ardından, Atatürk’ün bu yapıya karşı tutumunu değiştirmesi ve kendi yolunu çizmesi gerektiği vurgulanıyor. Ancak, bu süreçte Atatürk’ün, Vahdettin ve İttihatçılardan aldığı desteklerin çok kritik olduğu ve bu desteğin, onun güçlü bir lider olarak çıkmasında önemli bir rol oynadığı ileri sürülüyor.

Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gönderilmesi: Gizli Bir Görev

Atatürk’ün Samsun’a gönderilmesi, aslında ona sadece bir askeri misyon yüklemekten çok daha derin bir anlam taşıyor. yazara göre, Vahdettin, Atatürk’e geniş yetkiler vererek, Anadolu’da silahlı ve sivil mücadeleyi başlatmasını sağladı. Bayhan, Atatürk’ün Samsun’a hareketinden önce, Vahdettin ile aralarındaki son geceyi detaylı bir şekilde anlatıyor ve bu gece yapılan ahitleşmenin, ülkenin kurtuluşu için kritik bir dönüm noktası olduğuna dikkat çekiyor.

Bu bağlamda, Atatürk’ün Samsun’a gitmeden önce Osmanlı hükümetinin yüksek yetkilileriyle sürekli temas halinde olduğu, hatta bu süreçte Vahdettin’e raporlar sunduğu iddia ediliyor. Bayhan, bu belgeler ışığında, Atatürk’ün görevine başlarken Osmanlı yönetiminin tam desteğini almış olduğunu, ancak zamanla bu yapıları geride bırakarak Cumhuriyet’i inşa ettiğini vurguluyor.

Vahdettin’in Sürgünü ve Sonrası: Yeni Bir Anlayış

Vahdettin’in yurt dışına çıkışı da, tarihsel olarak farklı bir perspektife oturtuluyor. Vahdettin’in İngilizler’in gemisiyle yurt dışına çıkmasının, aslında onun için zorunlu bir seçenek olduğunu belirten Bayhan, Sultan Vahdettin’in bu adımıyla kendini feda ederek, ülkesinin geleceği için İngilizlere güven verme amacını gütüğünü öne sürüyor. Yine de, Vahdettin’in sürgünden sonra bile Atatürk ile olan temaslarının devam ettiği, hatta gizli ödeneklerle finansal destek alındığı kaydediliyor.

Sonuç: Atatürk ve Vahdettin Arasındaki Derin İttifakın Gölgesinde

Bayhan’ın çalışması, Atatürk ve Sultan Vahdettin arasındaki ilişkileri yeniden değerlendirerek, tarihsel olarak yazılan öykülerin sorgulanmasına olanak tanıyor. Atatürk’ün tarihsel olarak hep “bağımsız bir kurtarıcı” olarak sunulmasının, aslında çok daha karmaşık ve çok yönlü bir siyasal stratejinin parçası olduğu ortaya çıkıyor. Bu, aynı zamanda Osmanlı’nın son döneminde var olan derin yapının, Cumhuriyet’in temellerini atarken nasıl bir rol oynadığını da gözler önüne seriyor.

Bu yaklaşım, sadece Atatürk’ün değil, aynı zamanda Osmanlı’nın son yıllarında ve ilk Cumhuriyet yıllarında yer alan tüm figürlerin ilişkilerini daha derinlemesine incelemeyi gerektiriyor. Böylece, tarihsel figürlerin birbiriyle olan bağlantıları ve bu bağlantıların, Türk milletinin geleceğini şekillendirmede nasıl kritik bir rol oynadığı daha net bir şekilde anlaşılabilir.

Bir Cevap Yazın