Ahmet AĞCA
Binlerce yıl evvel, dünya karanlık çağlarını yaşarken, milletler mağaralarda korku içinde saklanırken, senin ataların Tanrı dağlardan Orta Asya’nın bozkırlarında medeniyetin temellerini atıyordu. O geniş steplerde altın başlı kargılarıyla, gümüş bezeli terkileriyle, dünyanın gözünü kamaştıran bir millet vardı:
TÜRK MİLLETİ.
Atı ehlileştiren, dağlardan indirip onu bir yol arkadaşı yapan, dünyaya hareketi ve fetih ruhunu kazandıran senin dedelerindir.
At sırtında yeni diyarlar keşfeden, savaş meydanlarını sanatla süsleyen ve doğaya uyum içinde yaşamayı öğrenen senin milletin, insanlığa yön vermiştir.
Türk milleti sadece bir savaşçı topluluk değil, aynı zamanda bir uygarlık kurucusudur. Göçebe yaşamın zorluklarından, bozkırların sert rüzgarlarından doğan bu millet; bilgeliği, cesareti ve adaletiyle yeryüzüne şenlik olmuştur.
Türklerin tarih sahnesindeki etkisi, yalnızca savaş meydanlarında değil, kültür, sanat ve bilim alanlarında da derin izler bırakmıştır.
Orhun Yazıtları’ndan gelen ilk yazılı mesajlar, Türk’ün zekasını ve liderlik vasfını haykırır. “Ey Türk, titre ve kendine dön!” diye seslenen bu kadim öğüt, bugün hâlâ geçerliliğini korur.
Bugün, geçmişimizin bu ihtişamını unutmadan, onun mirasını taşımak hepimizin görevidir.
Türk milleti, tarih boyunca ne zaman ayağa kalksa dünyaya yön vermiştir.
Bugün de bu ruhu yeniden canlandırmak bizim elimizdedir.
Unutma!
Sen, medeniyetin temellerini atan, yeryüzüne adaleti, cesareti ve insanlık değerlerini kazandıran Büyük Türk Milletinin bir ferdisin.
Bu onur, yalnızca bir geçmiş mirası değil, aynı zamanda geleceğe taşınması gereken büyük bir sorumluluktur.
Sen Türk’sün; gücünü bil, kimliğini unutma, atalarının izinden yürü!