Yazarlarımız

Türkler: Tarih Boyunca Köklü Bir İz ve Geleceğe Taşınan Sorumluluklar

İbrahim SOYTÜRK

Türkler, tarih sahnesine çıktıkları günden bu yana dünyanın dört bir yanında köklü bir etki bırakmış bir milletler topluluğudur. Uygarlık tarihinde göçebe yaşam tarzlarıyla başlattıkları serüven, onları Avrasya’nın geniş coğrafyasından alıp farklı medeniyetlerin, kültürlerin ve inançların şekillendirdiği büyük bir mirasa taşımıştır. Carter Vaughn Findley’nin Türk halklarını, dokuma halılara benzeterek yaptığı mecaz, Türklerin zengin kültürel çeşitliliğini ve tarih boyunca gösterdikleri adaptasyon gücünü mükemmel bir şekilde özetliyor. Her düğüm, her desen; farklı bir tarih, coğrafya ve uygarlığı temsil ediyor.
Türklerin bu tarihi zenginliğine rağmen, kimliklerini koruma ve onu geleceğe taşıma konusunda gösterdikleri çaba, tarihin en ilham verici hikâyelerinden biridir. Göçebe bir yaşamdan büyük imparatorluklara, oradan da modern ulus devletlere geçiş süreçlerinde Türkler, her dönemde uygarlığın şekillenmesine katkıda bulunmuş ve bu katkılarla dünyada iz bırakmıştır. Bugün Türk dünyası; Türkiye Cumhuriyeti, Orta Asya’daki beş bağımsız Türk cumhuriyeti, Avrasya’nın farklı toplumları ve dünyanın dört bir yanına yayılmış bir diyaspora ile oldukça geniş bir manzara sunmaktadır.
Bu mirasın korunması ve aktarılması, yalnızca tarihi değerlerimizi yaşatmak için değil; aynı zamanda çevremizi, doğamızı ve kaynaklarımızı koruma konusunda da büyük bir sorumluluk üstlenmeyi gerektirir. Tarih boyunca doğayla uyum içinde yaşayan bir toplum olarak, bugün Toros Dağları’ndan Alara Geyiği Dağı’na, Manavgat’tan Beyşehir’e uzanan eşsiz doğa miraslarımızın korunması büyük bir önem taşımaktadır.
Anayasa’nın 43. ve 56. maddeleri, bizlere kıyılarımızı, doğamızı ve çevremizi korumanın yalnızca bir hak değil, aynı zamanda bir ödev olduğunu hatırlatır. Ne yazık ki, günümüzde çevre sorunları ve doğal alanlarımızın yok oluşu, tarihimize karşı duyduğumuz sorumluluk kadar hayati bir mesele olarak karşımızda duruyor. Bu noktada, Toroslar’ın sigortası olan ardıç ağaçlarından Akseki’nin doğal güzelliklerine kadar her bir parça, korumamız gereken büyük bir mirasın parçasıdır. Eğer bugün bu mirası koruyamazsak, tarih yalnızca bizim eserlerimizi değil, sorumsuzluğumuzu da yazacaktır.
Korumazsak Kaybederiz ve Su Biterse Herkes Susar sloganları, bu sorumluluğun birer özetidir.

Her biri yalnızca birer yer adı değil, geleceğimizin teminatıdır.
Türkler tarih boyunca büyük dönüşümler yaşamış, ama her seferinde köklerini koruyarak ayakta kalmayı başarmıştır. Şimdi sıra bizde. Bu tarihsel mirası hem kültürel anlamda hem de doğayla uyumlu bir şekilde yaşatmak, bize düşen en büyük görevdir. Çünkü geçmişten geleceğe uzanan bir köprü inşa etmek, sadece tarih yazmakla değil, doğaya, kültüre ve insanlığa sahip çıkmakla mümkündür.

Bir Cevap Yazın