Ahmet AĞCA
Dünya tarihine baktığımızda, hiçbir ulus, kendi varlık mücadelesini dış etmenler tarafından dayatılan senaryolarla şekillendirmemiştir. Her büyük millet, kendi iç dinamiklerine, tarihine ve kültürüne dayalı bir anlayışla yol almış, kendi güvenliğini, refahını ve geleceğini inşa etmiştir. Ancak ne yazık ki, küresel güçler, tarihsel ittifakları bozmak, coğrafi sınırları yeniden çizmek ve halklar arasındaki kardeşlik bağlarını zayıflatmak adına sürekli bir çaba içinde olmuştur. Türkiye, bu oyunda çok önemli bir aktör olarak, hem iç hem de dış tehditlerle başa çıkmak durumundadır.
Bugün, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri, Suriye’nin kuzeyindeki PKK, YPG ve PYD gibi terör örgütlerinin varlık göstermesi ve bu yapılar üzerinden emperyalist güçlerin Türkiye’ye karşı uyguladığı stratejik baskılardır. Türkiye’nin bölgesindeki barışı ve güvenliği tehdit eden bu unsurlar, yalnızca askeri anlamda değil, aynı zamanda kültürel, sosyo-politik ve stratejik düzeyde de bir tehdit oluşturmaktadır. Ancak burada durmamız ve sadece tehditleri saymamız yetmez; bu tehditlere karşı geliştirilecek stratejileri ve alınacak dersleri de doğru bir şekilde anlamalıyız.
Devlet Aklı: Türkiye’nin Güçlü Direnci
Türkiye’nin en büyük avantajlarından biri, devlet aklının varlığıdır. Bu kavram, yalnızca hükümetin gücünü değil, aynı zamanda milli güvenlik, ulusal birlik ve halkın ortak çıkarları doğrultusunda hareket etme yeteneğini ifade eder. Son yıllarda Türkiye’nin özellikle Suriye politikası, dış müdahalelere karşı kendi güvenliğini koruma amacını taşımaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Devlet Bahçeli gibi liderlerin, devlet aklını ve milli iradeyi en iyi şekilde temsil etmesi, Türkiye’nin bu küresel oyunlara karşı nasıl sağlam bir duruş sergilediğini gösteriyor.
Bu akıl, sadece askeri müdahaleyi değil, aynı zamanda diplomatik çözüm yollarını, bölgesel ittifakları ve uluslararası hukuk çerçevesinde Türkiye’nin haklarını savunmayı da içeriyor.
Ancak devlet aklının asıl gücü, dışarıdan gelen manipülasyonlara karşı halkın birliğini koruyabilmesinde yatmaktadır. Bugün, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu dış tehditlere rağmen, içerdeki birliği bozmadan ve toplumsal huzuru koruyarak, bu tehditlere karşı koyması gerektiği her geçen gün daha açık hale gelmektedir.
Emperyalizmin Senaryolarına Karşı Türkiye’nin Durduğu Nokta
Son dönemde, özellikle Suriye’nin kuzeyi ve Kürt meselesi üzerine yürütülen tartışmalar, küresel ölçekte büyük bir strateji savaşına dönüşmüştür.
Emperyalist güçler, bölgedeki ayrılıkçı hareketleri destekleyerek, Türkiye’nin içindeki farklı kimlikleri manipüle etmek ve ulusal birliği zayıflatmak istemektedirler.
PKK ve onun uzantıları olan YPG/PYD, bu küresel stratejinin en önemli araçlarıdır.
Ancak bu oyun, Türkiye’nin tarihi, kültürü ve devlet aklına karşı büyük bir saygı eksikliği taşır. Türkiye, bölgesindeki etnik ve dini çeşitliliği bir zenginlik olarak görür ve tüm halklarının eşit haklarla yaşamasını savunur. Bu nedenle, Kürt halkının da emperyalizmin taşeronu terör örgütlerinin etkisi altına girmemesi gerektiğini her fırsatta vurgulamaktadır.
Kürt kardeşlerimiz, bu oyunları görmek ve buna karşı durmak zorundadır.
Dünya tarihindeki benzer örneklerde olduğu gibi, Türkiye de bölgedeki bölünmez bütünlüğünü savunma noktasında kararlı bir tutum sergilemektedir. Kuva-yi Milliye ruhunun kaybolmadığı, tam aksine daha da güçlendiği bir dönemde, bu mücadelede kararlılıkla ilerlemek Türkiye için sadece bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda bir toplumsal dayanışma meselesidir.
İçerideki Tehditler: Kripto Kimlikli Manipülasyonlar
Ancak, dışarıdaki tehditler kadar içerideki tehditler de önemlidir. Türkiye’nin karşılaştığı tehditler yalnızca sınırları aşan terörist gruplardan gelmemektedir. İçerideki bazı unsurlar, kripto kimlikler aracılığıyla Türkiye’nin ulusal çıkarlarına karşı hareket etmekte, küreselci güçlere hizmet etmektedirler. Bu unsurlar, PKK/PYD’yi siyasi olarak meşrulaştırmaya, onları devletin karşısında bir aktör olarak konumlandırmaya çalışmaktadırlar.
Özellikle siyaset, sanat ve medya gibi alanlarda, devletin politikalarına karşı çıkan ve Türkiye’nin ulusal güvenliğine zarar verecek söylemler üreten bu unsurlar, milli birlik için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Bunların gerçek niyetleri, Türk devletinin ve Türk milletinin çıkarlarını savunmak değil, dış güçlerin stratejik çıkarlarını Türkiye’ye dayatmak üzerinedir.
Bu noktada, devlet aklına sahip olanların sorumluluğu büyük. Türk halkı, dış manipülasyonlara karşı uyandırılmalı, içerdeki bu tehditlere karşı da bir uyanıklık sergilenmelidir.
Devletin güç birliği sağlama yönündeki çabaları yalnızca askeri müdahalelerle sınırlı kalmamalı, aynı zamanda toplumsal alanda da etkili stratejiler geliştirilmelidir.
Sonuç: Türkiye’nin Geleceği İçin Güçlü Bir Adım
Bugün, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditlere karşı sadece savunma yapmakla kalmamalı, aynı zamanda akılcı ve stratejik hamlelerle bu tehditleri bertaraf etmelidir.
Suriye’deki operasyonlar ve PKK/YPG gibi terör örgütlerine karşı verilen mücadele, yalnızca askeri zaferlerle değil, aynı zamanda diplomatik zaferlerle de pekiştirilmelidir.
Uluslararası hukuktan doğan haklarımızı kullanarak, bölgedeki emperyalist senaryoları boşa çıkarmak, Türkiye’nin bölgesel gücünü ve ulusal birliğini pekiştirecektir.
Tarih, Türk milletinin gücünü ve direncini her zaman yazacaktır.
Bugün, kuşkusuz büyük bir sınavdan geçiyoruz.
Ancak Türk halkı, devlet aklının öncülüğünde, geçmişteki zaferlerinden aldığı ilhamla, bu süreci de başarıyla aşacaktır.
Türkiye’nin geleceği, artık devlet aklının ve milletin birliğinin etrafında şekillenecektir.