Yazarlarımız

Özgürlüğün ve Utancın Sınırları: İnsan Olmanın Yüceliği

Neriman KALYONCUOĞLU

İnsanlık, yüzyıllar boyunca çeşitli kölelik biçimleriyle boğuştu; ancak nihayetinde bu utanç verici çağ, tarih sahnesinden silindi. İnsan, kendi kendine köle olmaktan kurtulup, özgürlüğü ve eşitliği hayata geçirebilmek için büyük bedeller ödedi. Bugün, bu geçmişi geride bırakırken, insanın insana kölelik ettiği zamanlardan uzaklaşmanın gururunu taşıyoruz. Ancak, insan olmanın özüdür bir noktada: “Allah, kendisini başkalarına adayan insanlara utanma duygusu vermemiştir.”

Bunun anlamı, kendini başkalarına adamaktan, hizmet etmekten, toplum için çalışmaktan, doğruluktan, özgürlükten, eşitlikten veya kardeşlikten utanmanın, insan olmanın bir zaafı olmadığıdır. Aksine, tam tersine, en büyük erdemlerin olduğu bir yoldur bu. Çünkü ancak kendini adayan insan, hayatın gerçek anlamını bulabilir. İnsanın bu özgür ve kendini ifade edebilme hali, yüce bir amacı olan bir hayat sürmeyi mümkün kılar.

Tarih ve Utanç: İnsanlığın Dönüm Noktası

Tarihteki en büyük değişimlerden biri, kölelik sistemlerinin sona ermesidir. İnsanlık, geçmişte birbirine köle olan insanlardan özgür bireylere dönüşürken, aslında kendi içindeki özgürlük ve eşitlik duygusunu da keşfetti. Kölelik, yalnızca fiziksel bir zincir değil, insanın ruhunu saran bir boyundur. Toplumlar, bu zincirleri kırarken, sadece politik ve ekonomik sistemleri değil, insanın kendini tanıma biçimini de dönüştürdü.

Bu dönüşüm, insanın yalnızca özgür olmayı değil, insan olmanın gerekliliği olan eşitlik, adalet, kardeşlik ve hoşgörü gibi değerleri de içselleştirmesini sağladı. İnsanlar, sadece hayatta kalmayı değil, birbirleriyle dayanışma içinde daha anlamlı bir yaşam sürmeyi öğrenmeye başladı.

Osmanlı’dan Günümüze: Utanç ve Soyluluk

Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi, kölelik çağının hemen sonrasına denk gelir. Osmanlı, köleliğin egemen olduğu çağları yaşamamış bir medeniyet olarak, halkının çok kültürlü, çok dilli ve çok dinli yapısını sahiplenmiştir. Bu, toplumsal yapıda büyük bir hoşgörüye, bir arada yaşam kültürüne ve insanın insan olma değerini tanımaya dayalı bir sistem oluşturdu.

Bugün, Osmanlı’dan gelen kültürel miras, bizlere kölelik ve utanç duygusunun egemen olduğu bir geçmişin olmadığını, aksine toplumların çok renkli yapısının bizim özümüz olduğunu hatırlatmaktadır. Soyumuzun, dilimizin, dinimizin, kültürümüzün, geleneklerimizin, hatta giyim tarzlarımızın, yaşam biçimlerimizin her biri, bizlere birer onur kaynağı olmuştur. Utanmak, asla kültürümüzde yer almayan bir duygudur. Bu bizim soyluluğumuzdur. Çünkü bizler, korkmadan, endişelenmeden, olduğumuz gibi yaşamayı bilen bir halkın çocuklarıyız.

Korkuyu Yenen İnsan

En büyük özgürlük, korkusuzca yaşamak ve korkuyu yenmektir. İnsan, ne kadar kendi içindeki korkuları yenerse, o kadar güçlü olur. Çünkü korku, insanın en büyük esaretidir. Ancak korkuyu yenen bir insan, özgürdür. Gerçek özgürlük, içindeki korkuları yenip, tüm önyargıları, kaygıları ve utanç duygularını bir kenara koyarak, sadece kendi benliğini, kimliğini ve değerlerini sahiplenebilme cesaretidir.

Bugün, kendimizi tanımak, geçmişimizin mirasını kutlamak ve bu mirasla gurur duymak, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur. İnsanın varoluşunun özüdür, kimliğini kabul etmek ve yaşadığı dünyada onu en özgür şekilde ifade edebilmek.

Sonuç olarak, insanlığın bir araya gelerek kölelikten kurtulması, geçmişin utanç verici tablosunu silmek ve yerine özgürlüğün ve eşitliğin değerini yerleştirmek, tüm insanlık için önemli bir dönüm noktasıydı. Bu değişim, sadece dışsal bir dönüşüm değil, aynı zamanda içsel bir devrimdir. Kendi içindeki korkuları ve utançları aşan her insan, gerçek anlamda özgürdür. Çünkü özgürlük, korkusuzca yaşamaktır.

Bir Cevap Yazın