Gülten RAYİMOĞLU
Zor zamanlar… Hepimizin kaçmak istediği, ama kaçamadığı o anlar. Hayat, bazen insana ağır gelir; duygular bir kambur gibi sırtımıza çöker. Ama işin ilginç yanı, keder her zaman bir boşluk yaratmaz. Aksine, bazen keder, etrafımızdaki boşlukları doldurur. Kim gerçekten yanımızda? Kim sadece bir gölge?
Kederli günler bir sahne gibidir. Bu sahnede roller dağılır, maskeler düşer. Sessiz bir yakınlıkla yanınızda duran bir insan mı size daha yakındır, yoksa “Her zaman yanındayım” deyip ortalarda görünmeyen biri mi? İşte bu soruların yanıtı, kederli günlerde şekillenir.
Fakat burada asıl mesele, yalnızca diğer insanlar değildir. Belki de keder bize bir şey öğretir: Kendimizi. Gerçekten kim olduğumuzu, neye ihtiyacımız olduğunu, hangi yaralarımızın hala kanadığını. Keder, yüzleşmek istemediğimiz yanlarımızı bir ayna gibi karşımıza çıkarır. Ve belki de bu yüzden, hayatımızdaki insanları seçerken bu aynayı görmeye cesaret edebilecek dostlara ihtiyacımız vardır.
Ancak şunu da unutmamalıyız: Hayat sadece başkalarının varlığıyla değil, kendi gücümüzle de dengede kalır. Çünkü her ne kadar başkalarının desteği kıymetli olsa da, insan kendi karanlığında yolunu bulmayı öğrenmelidir. Keder, bu yolculukta bir öğretmendir.
Bu yüzden, “Sana ihtiyacım var” demenize gerek bırakmayan insanlarla hayatınızı doldurun. Ama asıl önemlisi, kendinizin en güvenilir yol arkadaşı olun. Kederli günler gelip geçtiğinde, geriye sizden daha güçlü bir “siz” kalacak.
Unutmayın, keder bazen bir kayıp gibi görünse de, içsel bir kazanca dönüşebilir. Ama bu yalnızca, onun size verdiği dersi fark edebilirseniz mümkün.