Yazarlarımız

İlim Yetmez, İrfan Gerek

Rafet ULUTÜRK

Modern çağın en büyük yanılgılarından biri, bilgi biriktirmeyi bilgelik sanmak oldu. Veriye erişim kolaylaştıkça, “bilgi sahibi” insan çoğaldı ama “bilge” insan giderek azaldı. Oysa ilim yalnızca bir yön gösterir; yolu aydınlatır ama nereye gideceğine karar veremez. İşte o kararı veren, irfandır.

İlim, insanın dış dünyayı anlama çabasıdır. Gözlemler, deneyler, akıl yürütmeler… Bir mikroskobun merceğinden evreni incelemek gibidir. İrfan ise insanın kendi içine bakmasıdır; mercek yerine aynaya bakar. İlimde kanıt aranır, irfanda anlam. Biri zekânın, diğeri kalbin dilidir.

Bugünün dünyasında ilim yükselirken irfanın sesi kısılmış durumda. Teknoloji büyüyor ama vicdan aynı hızda gelişmiyor. Yapay zekâlar düşünebiliyor ama hissedemiyor. Üniversiteler bilgi öğretiyor ama çoğu zaman anlamı unutturuyor. Bu yüzden insanlık, yönü belli ama amacı belirsiz bir tren gibi rayların üstünde hızla ilerliyor.

Gerçek entelektüel, bu trenin nereye gittiğini sorandır. İrfan, bilginin üzerine vicdan ve sezgi katmaktır. Sadece “doğru mu?” değil, “iyi mi?” sorusunu da sorabilmektir. İrfan, atomu parçalamadan önce insanın kendine “parçaladıktan sonra ne olacak?” diye sormasıdır.

Bir toplum yalnızca ilimle büyürse güçlü olur ama zalimleşebilir.
Sadece irfanla yürürse anlamlı olur ama güçsüz kalabilir. Gelişmenin sırrı bu iki sesi aynı anda duyabilmektir. Hem laboratuvardaki bilim insanının hem de gönül dünyasında yoğrulan bilgenin sözünü dinleyebilen toplumlar ilerler.

Gazeteler, televizyonlar, okullar… Hepimiz bu dengeyi yeniden kurmanın eşiğindeyiz.
Bilgiyi çoğaltmak yetmez, anlamı büyütmek gerekir.
Çünkü bilgi bir silahtır; bilgelik ise o silahın ne için kullanılacağını belirleyen eldir.

İrfan olmadan ilim, pusulasız bir gemidir.
Giderek daha hızlı yol alır ama varacağı limanı bilmez.
Gerçek ilerleme, hızda değil, yönü doğru seçebilmekte saklıdır.

Bir Cevap Yazın