Ertaş ÇAKIR
Tarih boyunca güçlü devletlerin gizli ya da açık yöntemlerle başka milletleri kontrol altında tutmaya çalıştığını biliriz. Ancak bugün yaşadığımız çağda savaşlar yalnızca silahlarla değil, çok daha sofistike yöntemlerle yapılıyor: gıda politikalarıyla. Osmanlı’nın son döneminden itibaren, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreci ve sonrasına kadar uzanan bir süreçte, emperyalist güçlerin müdahale ettiği alanlardan biri de gıda politikamız olmuştur. Bu, farkında olmadığımız, sessiz bir işgal yöntemidir.
Son beş yıldır yaptığım araştırmalar, bugün içinde bulunduğumuz durumu daha net anlamamı sağladı. Türkiye’de yıllardır konuşulmayan, tartışılmayan ve asıl kaynaklarına inilmekten korkulan bir gerçek var: Beslenme alışkanlıklarımız ve milli gıda politikamız, nesillerimizin zihinsel ve fiziksel potansiyelini doğrudan etkiliyor.
Tükettiğimiz Gıdalar Zihnimizi Şekillendiriyor
Japonya, Güney Kore ve Almanya gibi ülkelerin çocuklarına uyguladığı beslenme politikalarını incelediğimizde, ortada ciddi bir fark olduğunu görüyoruz. Bu ülkeler çocuklarının zihinsel kapasitelerini artırmak için gıdayı bir araç olarak kullanıyor. Örneğin:
Japonya: Çocuklara 7 yaşından itibaren kahvaltıda en az iki yumurta yediriliyor. Sofralarında ekmek neredeyse yok. Akşam yemeklerinde ise mutlaka balık ya da başka bir deniz ürünü var.
Güney Kore: Ceviz gibi omega-3 ve protein açısından zengin gıdaların tüketimini sürekli artırıyor.
Son 50 yılda ceviz ithalatı %140 artmış durumda.
Almanya: 1950’lerden itibaren gıda politikalarını yenileyerek protein ağırlıklı bir beslenme düzenine geçiş yaptı ve halkın fiziksel ile zihinsel sağlığını stratejik bir mesele olarak ele aldı.
Bu ülkelerin ortak noktası ne? Protein bazlı bir beslenme düzeni. Çocuklarına balık, yumurta, ceviz gibi gıdaları düzenli olarak veriyor ve karbonhidrattan uzak tutuyorlar. Bu bilinçli politika, onların gençlerini teknoloji üretiminde, yapay zekâda, yazılımda ve bilimde öne geçiriyor.
Türkiye: Karbonhidrat Kapanı
Türkiye’de durum ne yazık ki çok farklı. Gıda politikamızın milli olmaktan uzak olması, halkımızı karbonhidrat ağırlıklı ve sağlıksız bir beslenmeye mahkûm etmiş durumda. İşlenmiş gıdalar, şekerli ürünler ve ucuz ekmek, sofralarımızın vazgeçilmezi haline geldi. Marketlerde sağlıksız karbonhidrat bazlı ürünler ucuzken, protein bazlı ürünler neden bu kadar pahalı?
Türkiye gibi bir tarım ve hayvancılık ülkesinde kuzu eti, balık ve kaliteli protein kaynaklarının bu kadar lüks tüketim haline gelmesi normal midir? Bu durum yalnızca halk sağlığını değil, ülkenin geleceğini de doğrudan etkiliyor.
Beyin hücrelerini öldüren ve gelişimi engelleyen şeker odaklı beslenme, çocuklarımızın potansiyelini baltalıyor.
Zihinsel kapasiteyi artıran protein ve omega-3 kaynakları ise halkın büyük çoğunluğu için erişilemez durumda.
Milli Gıda Politikası: Bir Beka Meselesi
Gıda politikası, yalnızca sağlıkla ilgili bir konu değil, aynı zamanda bir beka meselesidir. Günümüzde teknoloji ve bilimde ilerlemek, güçlü bir zihinsel altyapı gerektiriyor. Matematik zekâsı gelişmeyen, kodlama öğrenemeyen, algoritma kuramayan bir gençlik, yapay zekâda ve yazılımda nasıl başarılı olabilir? Türkiye’nin bu alandaki açığını kapatması için önce gıda politikasını düzeltmesi şarttır.
Çocuklarımız, şekerli ürünlerin, ekmeğin ve işlenmiş karbonhidratların pençesinde potansiyellerini kaybediyor. Market raflarında yer alan ürünlerin çoğu, adeta birer operasyon aracı. ABD’nin geniş kesimlerinde halkın obeziteye mahkûm edilmesi ve zihinsel kapasitesinin düşürülmesi gibi, Türkiye de benzer bir tehditle karşı karşıya.
Çözüm: Yeni Bir Beslenme Kültürü İnşa Etmek
Türkiye’nin kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi için, gıda politikası öncelikli meselelerden biri olmalıdır.
Bu, birkaç maddede özetlenebilir:
1. Hayvancılığı Yeniden Canlandırmak: Türkiye, protein bazlı beslenme için kendi kaynaklarını daha etkin kullanmak zorundadır. Et, süt ve balık ürünlerini halkın erişimine açacak politikalar geliştirilmelidir.
2. Karbonhidrat ve Şeker Tüketimini Azaltmak: Halkı bilinçlendirerek, karbonhidrat ve şeker tüketimini azaltmaya yönelik kampanyalar başlatılmalıdır. Özellikle çocuklar için paketli ürünler yerine sağlıklı alternatifler sunulmalıdır.
3. Milli Gıda Stratejisi Oluşturmak: Uzun vadeli bir planla, okullarda beslenme düzeninden tarım politikalarına kadar tüm alanlarda milli bir strateji benimsenmelidir.
Kendi Deneyimim: Küçük Bir Değişim, Büyük Bir Fark
Son bir ayda, kendi hayatımda küçük bir değişiklik yaptım: ekmek ve şeker tüketimini tamamen bıraktım. Sonuç, hem fiziksel hem de zihinsel olarak inanılmaz bir değişim oldu. 6 kilogram verdim ve kitap okuma hızımda belirgin bir artış yaşadım. Bir sayfayı okumam ve anlamam daha kısa sürede gerçekleşiyor. Bu, yalnızca bir tesadüf olamaz.
Anne babalara sesleniyorum: Çocuklarınıza sağlıklı bir gelecek sunmak istiyorsanız, şekerden ve işlenmiş gıdalardan uzak tutun. Sofralarınıza mutlaka balık, yumurta, ceviz gibi beyin dostu besinleri ekleyin. Bu küçük adımlar, onların geleceğini ve bu ülkenin kaderini değiştirebilir.
Sofralarımız, Geleceğimizin Yansımasıdır
Bir milletin zihinsel gücü, beslenme alışkanlıklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Gıda, sadece bir yaşam kaynağı değil, aynı zamanda bir stratejik araçtır. Türkiye’nin kalkınması, milli bir gıda politikasını hayata geçirmesine bağlıdır. Unutmayalım: Balık, yumurta, ceviz! Bu üçlü, geleceğimizi yeniden inşa edebilir.