Şakir ARSLANTAŞ
Ebeveyn olmanın en zor yanı, çocuklarımızı yetiştirme sorumluluğunun ağır yüküdür.
Onlara en iyisini sunmaya çalışırız, doğru yolu göstermeyi amaçlarız ve her kararlarına müdahale ederek hayatlarını kolaylaştırmak isteriz. Ancak belki de en büyük yanılgımız, onların “bize rağmen” değil, “bizimle birlikte” büyüdüğünü unutmak oluyor. Çocuklarımızı eğitmeye uğraşırken, asıl sorunun kendi kusurlarımızda ve alışkanlıklarımızda saklı olduğunu fark etmiyoruz.
Çocuklar, hayata boş bir sayfa olarak gelmezler. Doğuştan bir potansiyele, karaktere ve öğrenme kapasitesine sahiptirler. Ancak bu özelliklerin nasıl şekilleneceği, biz yetişkinlerin onlara sunduğu ortamla doğrudan ilgilidir. Çoğu zaman, onların hatalarını düzeltmeye, davranışlarını kontrol etmeye çalışırken, kendi yanlışlarımızı görmezden geliriz. Peki, biz ne kadar “doğruyuz”?
Çocuğumuza sürekli saygılı olmayı öğütlerken, biz ne kadar saygılıyız? Ona dürüstlüğü aşılamaya çalışırken, kendi çıkarlarımız için ufak tefek yalanlar söylemiyor muyuz?
Belki de asıl mesele, çocukların her zaman bizim çizdiğimiz yolda ilerlemesi gerektiği fikridir.
Oysa ki çocuklar, kendilerini var eden bireylerdir ve bizim görevimiz onlara rehberlik etmekten öteye geçmemelidir. Bunun yerine, kendi hayatlarımızı gözden geçirerek, onlara “örnek bir yetişkin” modeli sunmalıyız. Bir çocuğa adaletin önemini anlatmak için saatlerce konuşmak yerine, bir arkadaşımıza, bir yabancıya ya da çocuğun kendisine karşı adil davranmamız yeterlidir.
Çocuklar, gözlem yoluyla öğrenir. Söylediğimiz sözlerden çok, yaptığımız davranışlarla şekillenirler.
Diğer bir açıdan bakıldığında, çocuk yetiştirme süreci, ebeveynin kendi gelişimi için de bir fırsattır. Çocuklarımız, aslında bize zayıf noktalarımızı ve kusurlarımızı gösterir. Örneğin, sabrınızın sınırını test ettiklerinde, belki de kendi öfke yönetimi becerilerinizin eksikliğini fark edersiniz.
Çocuğunuzdan dürüst olmasını isterken, kendi tutarsızlıklarınızı görürsünüz.
Bu süreç, hem bir ayna hem de bir dönüşüm aracıdır.
Ancak bunu kabul etmek, egomuzla yüzleşmeyi ve kendi hatalarımızı kabullenmeyi gerektirir.
Çocuk yetiştirmek, aslında insanın kendini yetiştirme yolculuğunun bir uzantısıdır.
Sonuç olarak, çocuklarımızın eğitimine verdiğimiz önemi, kendimizi geliştirmeye de vermeliyiz.
Onlara nasıl davranmalarını istiyorsak, önce biz öyle davranmalıyız.
Bir çocuk, ebeveyninin sözlerine değil, hayatına bakar.
Bu yüzden “onu değiştirmeye çalışmak” yerine, “kendimizi dönüştürmeye çalışmak” en doğru yol olabilir. Çünkü biz değiştikçe, çocuklarımız da doğal bir şekilde bizimle birlikte büyür ve gelişir. Kendimizi düzeltmek, çocuklarımızın en iyi eğitimi almasını sağlamanın ilk adımıdır.