Kıbrıs, Akdeniz’de 9282 kilometre kare yüzölçümü ile adeta bir askeri üs olarak büyük bir önem taşımaktadır. Süveyş Kanalı ve İstanbul Boğazlarına olan yakınlığıyla düşman devletlerin Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyetinin gözetleme kulesi olarak kullanılmıştır. Jeopolitik konumu nedeniyle dönem dönem tahmini M.Ö 1450 yıllarından itibaren Mısırlılar, Fenikeliler, Hititler, Asurlular, Persler, Büyük İskender (Ptoleme Egemenliği), Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar ve Venediklilerin ardından ada Osmanlı Devletinin egemenliğine geçmiştir. Osmanlı Devletinin en güçlü dönemlerinde 300 yıl hakimiyet altında kalan ada 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbinden sonra devletin ayakta kalması adına geçici olarak İngiltere’ye devredilmiştir. Fakat I. Dünya Savaşından yenik ayrılan Osmanlı Devleti Lozan Antlaşması (1923) Kıbrıs adasını tamamen İngiltere’ye bırakmak zorunda kalmıştır. İngiltere, adanın egemenliğini ele geçirse de ada sakinleri olan Rum ve Türk tarafları aralarında sağlıklı bir iletişim kurulamamıştır. (1) (2)
• ENOSİS Ülküsü ve Ayrılıkçı Şiddet Yanlısı EOKA Rumları
Tarihler 1931 yılını gösterdiğinde adadaki Rumlar artık Türklerden ayrılmak istiyorlardı. İşte bu tarihten sonra Rumların Yunanistan ile birleşme (ENOSİS) planı devreye sokuldu. Dünya, II. Dünya Savaşıyla yerle bir olurken Yunanistan’ın adayla birleşme gayeleri daha da artarak devam etti.
15 Ocak 1950 tarihinde Rum Kilisesi tarafından yapılan seçimle Rumların %96’sı Enosis’i kabul etti. İngiltere bu birleşme kararını reddetmiştir. Yunanistan birleşme isteğini 1954 tarihinde BM gündemine taşıdı. Yunanistan’ın bu kararının ardından adada Türklere karşı bir şiddet furyası başlatıldı. Yunanistan diplomatik olarak başarıya ulaşamayınca adadaki Türklere karşı adaya Albay Grivas 1955 tarihinde “EOKA” kuruldu. Bütün bu ele geçirme planlarının ardından İngiltere, Rum halkı kadar Türk halkının da kendi geleceğini tayin etme hakkının olduğunu açıkladı. 1955-1958 tarihinde EOKA Türklere karşı şiddet eylemlerine devam edince 33 Türk köyü boşaltılmak zorunda kaldı. Artık huzur ve selametten eser kalmayan adada Türkler de “taksim” yapılmasında yana tavır almışlardı. Türk-Yunan tarafları arasında müzakere çalışmaları başlamıştı.
11 Şubat 1959 tarihinde taraflar arasında Zurih ve Londra Antlaşmaları imzalandı. Antlaşmaya göre taraflar ortak bölge, iki toplumun ortaklığı ve bağımsızlık konularında hükümler İngiltere, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti altına alınmıştı. İngiltere tarafından sağlanan antlaşma sonunda 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kuruldu. Bu antlaşma ile adada iki taraflı bir hükümet gayesi ile uluslararası hukuk kuralları ile teminat altına alınmış oldu. Bütün bu çabalara rağmen Rumlar adadaki huzur ortamı ve 1960 Cumhuriyetine yaşama şansı vermiyordu. Dönemin Cumhurbaşkanı olan Makarios 1960 Anayasasının olması gerekenden daha çok Türk tarafına tavizde bulunduğu iddia ederek 13 maddelik değişikliği Cumhurbaşkanı Dr. Küçük’e iletti. Türk Devleti ve Kıbrıs Türk yönetimi 16 Aralık 1963 tarihinde iletilen 13 maddelik öneriyi reddetti. Teklifin reddedilmesi üzerine Rum tarafı 5 gün sonra sistematik olarak Türklere şiddet uygulamaya başladı. Bu dönemde uygulanan “Akritas Planı” adayı ele geçirmek değil adayı Türklerden sonsuza dek temizleme ve bir etnik soykırım mücadelesiydi. Plan adım adım uygulanmaya konulduğunda 300.000 ada Türkü adanın toplam %3’üne tekabül eden bir bölgede sıkışmaya başladı. Türklere yapılan zulüm ve mezalim artarak devam ediyordu. 1963’te devam eden etnik temizlik politikası ve Kanlı Noel’den sonra adada üç devletin ortak askerlerinden oluşturulan 27 Aralık 1963 tarihinde “Barışı Koruma Kuvveti” oluşturulmuştu. 30 Aralık 1963 tarihinde adaya müdahale edildi ve İngiliz General tarafından adayı Lefkoşa’dan ikiye ayıran “Yeşil Hat” belirlendi. Buna ek olarak BM Güvenlik Konseyi (4 Mart 1964) tarafından adaya Barış Gücü konuşlandırılması kararı alındı. Tabiî ki tüm bu gelişmelerin ardından Yunanistan adadaki asker mevcudunu 200.000’e çıkarmıştı. Tüm bunlar Rum ve Türk halklarının arasındaki uçurumu derinleştirmişti. 1967 yılında Yunanistan hükümeti tekrar el değiştirince hükümet ENOSİS’e ulaşmak için tekrar harekete geçti. Fakat Türk Devleti ile mutabakat sağlanamayınca Kıbrıs’ta bulunan Boğaziçi ve Geçitkale köylerine saldırmaya başladılar. Saldırıların hemen ardından Türkiye adaya müdahale hakkını belirteceğini açıkladıktan sonra Yunanistan askeri güçlerini adadan çekti. Makarisos adanın Türklerden ancak ekonomik yıpratma ile alınabileceğini savunurken karşı grup ise EOKA lideri Nikos Sampson etrafında toplanarak Makarios’u devirdiler. 1974 tarihinde adada sular tekrar ısınmaya başlayınca Türkiye 1960 Anayasasına dayanarak İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulundu. Fakat Türkler ölmeye devam ettikçe ülkenin vicdanı buna seyirci kalamazdı. Tarihler 20 Temmuz 1974 tarihini gösterdiğinde “Kıbrıs Barış Harekatı” başladı. Bu harekat Yunanistan’daki Sampson darbe hükümetinin de sonunu getirecekti. Aslında Yunanistan yüzyıllardır devam eden “Megalo İdea”nın peşinden gitmek için Kıbrıs adasını almaya çalışmaktaydı.
I. Kıbrıs Barış Harekatı (20 Temmuz 1974)
Türk Devletinin nefesi tükenmiş ve askeri müdahale şart olmuştu. Tarihler 20 Temmuz 1974 tarihini gösterdiğinde Türk uçakları Kıbrıs semalarını süslemeye başladı. Yunan birlikleri bir yandan bombalanırken bir yandan da adaya havadan ve denizden indirme yapılıyordu. Komando birlikleri adaya sevk edilirken 33 donanma gemisi de yola çıkmıştı. Bir yandan Gönyeli ve Kırnı bölgelerine komando indirme yaparken bir yandan da Girne Pladini plajına sevkiyatlar sürüyordu. Girne plajına çıkan ilk birlik olan SAT Komandoları güvenliği sağladıktan sonra Geçitköy (Panağra) Boğazına doğru ilerleyerek ana yola ulaştılar.
Gönyeli’ye indirilen komandolardan bir kızmı Kıbrıs Türk taburunu korurken bir kısmı ise Dikmen Bölgesini ve Rum Bozdağını ele geçirmek için harekete geçtiler. Kırnı bölgesine indirilen komandolar ise dik yamaçlardan tırmanarak St. Hilarion ve Beyaz Ev bölgesine kadar ilerlediler. Donanma yerini aldıktan sonra sahil güvenliği donanmaya geçmiş ve II. Taktik Hava Kuvvetleri unsurlar ada genelindeki Yunan stratejik hedeflerini yok etmeye başlamışlardı. Fakat akşam karanlığı çökünce askerlerimiz yalnız kalmaya başlamıştı. Çünkü her iki bölgedeki kuvvetler Beşparmak Dağlarını aşarak kıskacı kapatamamış ve gece çökmüştü. Çatışmalar tüm hızıyla sürerken gece olduğu için hava kuvvetleri ve donanmadan destek alınamıyordu. Korkulan büyük bir faciaydı, donanma veya hava kuvvetleri gece karanlığında Türk askerlerini vurabilirdi. Fakat Türk askeri sabaha kadar gözünü kırpmadan çarpışmaya devam etti ve sabahın ilk saatlerinde hava kuvvetleri askerlerin imdadına yetişti. Gece Rumlar Gönyeli ve Boğaz bölgelerini ele geçirmek için Hilarion, Bozdağ, Dikmen Tepe ve Gönyeli bölgelerinde gece boyunca amansızca çarpıştılar. 21 Temmuzun ardından Türk birlikleri Rumların üzerinde üstünlük kurarak ilerlemelerini sürdürdüler. Ada’daki ilerleyiş doğu ve batı yönünde 22 Temmuzda birleşen Türk birlikleri tarafından sürdürülerek Girne-Lefkoşa yolu tamamen ele geçirildi. 22 Temmuz 1974 tarihinde BM tarafından Rumlara karşı verilen ateş kararı Türk Devleti tarafından uygulamaya kondu. Ateş kararının alındığı günün ertesi 29 araçlık Rum konvoyu Türk Hava Kuvvetleri tarafından imha edildi. Rumlar adım adım yenilgiye giderken Yunanistan’da cunta ve Kıbrıs da bulunan EOKA Lideri Sampson istifa etti. İstifaların ardından BM Güvenlik Konseyi’nin 1974 20 Temmuzunda aldığı 353 sayılı kararla adanın üç garantör devleti olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında bir mutabakat sağlanmaya çalışıldı. 25 Temmuz tarihinde Cenevre’de başlayan görüşmeler 30 Temmuz tarihine kadar sürdü. Sonunda taraflar 8 Ağustos da aldıkları bir kararla adada bulunan Rum-Türk taraflarının devamlılığı ve adanın federal devlet statüsünde kalmasında mutabakata vardılar. Ateşkesin ardından adada bulunan 40.000 Türk askeri beklemeye geçmişti. Fakat Rumlar etrafını çevirdikleri Türk köylerinde genç-yaşlı, çoluk-çocuk demeden insanları katletmeye devam ettiler.
DEVAM EDECEK
II. Kıbrıs Barış Harekatı (14 Ağustos 1974)