Rafet ULUTÜRK
Toplumların ortak bir alışkanlığı var: Sükûneti, huzurla karıştırmak. İnsanlar çoğu zaman sorun çıkmamasını, adaletin yerini bulmuş olmasıyla eşdeğer sanıyor. Oysa çoğu zaman sessizlik, adaletsizliğin üstünü örten bir battaniyedir. Bu yüzden hakkını arayan, soru soran, “neden?” diyen insanlar bir anda “problemli”, “kavgacı” ya da “uyumsuz” ilan ediliyor.
Gerçek Tehlike: Konfor Alanı
Bir insan haksızlığa karşı ses çıkardığında, sadece haksızı değil, etraftaki sessizleri de rahatsız eder. Çünkü o ses, insanlara kendi sessizliklerini hatırlatır. “Sen neden susuyorsun?” sorusunu yüksek sesle değil ama varlığıyla fısıldar. İşte bu yüzden toplum çoğu zaman hak arayanı değil, susanı ödüllendirir.
Kimse aynaya bakmak istemez; bu yüzden aynayı göstereni kırar.
Güç Dengesi ve Rahatsızlık
Doğruyu söyleyen insan, güç dengelerini bozar. Haksızlıkla kurulan düzenin çarklarına çomak sokar. Bu çarkları elinde tutanlar için bu durum “tehdit”tir. Ama ironik olan şudur: Bu sesi susturmak isteyenler sadece güçlüler değildir; bazen sıradan insanlar da sırf huzurları kaçmasın diye bu sesi bastırmaya çalışır.
Kavgacı Etiketinin Arkasında
Aslında “kavgacı” etiketi çoğu zaman bir savunma mekanizmasıdır. Birini bu şekilde yaftalayarak onu itibarsızlaştırmak, söylediklerini ciddiye almamak daha kolaydır. Çünkü eğer o insan haklıysa, biz de yanlışın bir parçası olmuşuzdur. Bu gerçekle yüzleşmektense, “o zaten kavgacı” demek daha konforludur.
Son Söz
Bugün “kavgacı” denilen insanların bir kısmı, yarın adaletin sesi olarak hatırlanacak. Çünkü değişim, hiçbir zaman sessizlikten doğmamıştır. Sessiz kalmak uyum getirebilir ama adalet getirmez. Bu yüzden bazen toplumun susturmaya çalıştığı sesler, aslında en kıymetli olanlardır.
