Oya CANBAZOĞLI
Bugün Frankfurt’tayız güneşli bir kış günü. Soğuk ama aydınlık…
Penceremin karşısında oynayan iki kuşu izlerken, içime hem bir huzur hem de derin bir hüzün doluyor. Güneşin sıcaklığı her ne kadar içimizi ısıtsa da, bir yanımız hep eksik. Bulgaristan’dan uzak, başka bir diyarda yaşamaya alışmaya çalışan bir kalbin özlemini tarif etmek kolay değil.
Penceremin önündeki bu iki kuş gibi özgür müyüz, yoksa başka bir bahara hasret mi?
Bu sorunun cevabını bazen kendime bile veremiyorum.
Evet, Frankfurt’tayız, buradayız, ama aklımız ve kalbimiz hep Bulgaristan’da, çocukluğumuzun geçtiği topraklarda. Herkesin rahatı kendi vatanında, kendi evindedir derler.
Ama bugün bizler dağıldık, aileler bölündü, başka ülkelerde hayata tutunmaya çalışıyoruz.
Düşünenler: Dönsek mi Kalsak mı?
Burada, Bulgaristanlı kardeşlerimiz arasında sıkça duyulan bir soru var:
“Dönsek mi kalsak mı?” Bulgaristan’daki koşulları düşündükçe bu soruya cevap bulmak zorlaşıyor. Orada durum hâlâ düzelmiş değil. Tarım, hayvancılık, turizm, meyve-sebze üretimi gibi alanlar bir türlü ayağa kalkamıyor. Eğer bu sektörler canlansa, halkı gerçekten düşünen yöneticiler iş başına gelse, kim bilir, belki herkes memleketine döner. Ama ne yazık ki, bugün pek çok kişi Bulgaristan’da kalmanın da, dönmenin de zor olduğunu söylüyor.
Frankfurt’taki Bulgaristan vatandaşları için kurulmuş olan dernek bir sığınak gibidir Avrupa’daki Bulgaristan Türkleri Derneği. Herkesin çözüm aradığı, sorunlarını paylaştığı bir merkez burası. İnsanlar burada bir araya gelir, dertlerini anlatır, Bulgaristan’ı özlediklerini dile getirir. Gözlerimizde tütüyor o güzel ülke. Ama ne yapalım, bizi buralara gönderen yöneticiler utansın!
Gurbetin Acısı
Gurbet, insanın hem kalbinde hem aklında sürekli bir sızı gibidir.
Nerede olursak olalım, rüyalarımızda Bulgaristan’ı görüyoruz. Çocukluğumuzun geçtiği köyleri, aile sofralarını, bayram sabahlarını hatırlıyoruz. Her akşam yatmadan önce, “Acaba bir gün döner miyiz?” diye düşünmeden edemiyoruz. Ama şunu da biliyoruz:
Bulgaristan, şu anki haliyle, bizim hayallerimizdeki gibi bir ülke değil. Halkı düşünen, tarımı ve sanayiyi ayağa kaldıran bir anlayış hâkim olsaydı, belki de bugün gurbet diye bir şey konuşmazdık.
Hayat Devam Ediyor
Her şeye rağmen, hayat devam ediyor. Bugün burada, Frankfurt’ta, bir nebze de olsa düzenimizi kurmuş olsak da, kalbimiz hep Bulgaristan’da. O topraklarda yeniden huzur, refah ve birlik içinde bir yaşam kurulabilir mi, bilmiyoruz. Ama umudu kaybetmek istemiyoruz. Çünkü bu özlem, yalnızca bizim değil; bizden önceki ve bizden sonraki nesillerin de kalbinde bir yara olarak kalacak.
Bu yazıyı yazarken, güneş hâlâ pencereme vuruyor, kuşlar hâlâ oynuyor. Ama bir şey net:
Biz nereye gidersek gidelim, Bulgaristan hep gözümüzde, hayallerimizde ve rüyalarımızda olacak. Belki bir gün, gerçekten o özlemle dolu “Ah ah” yerine, “İyi ki döndük” diyebiliriz.
O gün gelene kadar, burada, gurbet ellerde yaşamaya devam edeceğiz.
Ama Bulgaristan, kalbimizin tam ortasında, hiç değişmeyen bir sevda olarak kalacak.
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Gurbetin Türküsü
Frankfurt’ta bir sabah, güneş doğmuş yine,
Kuşlar cıvıldıyor, oynuyor penceremde.
Ama içimde bir sızı, derin bir özlem,
Bulgaristan, sen hep düşlerimdesin.
Gurbet yollarında dağıldık hepimiz,
Aileler bölündü, hayaller sessiz.
Bir yanda ekmek derdi, bir yanda vatan,
Kalbimizde iki yara, biri hiç kapanmayan.
Bulgaristan, gözlerimizde tütersin,
Rüzgarında çocukluğumun türküsü gizli.
Köy yolları, dağların yeşili,
Hep seni düşünürüm gece karanlığında.
Evimizde huzur var mı? Diye sorarız,
Dönsek mi, kalsak mı? İçimizdeki yarayız.
Ama biliriz, bu topraklar bizden uzak,
Özlemin ateş gibi, hiç sönmeyen bir ocak.
Yöneticiler utansın, bizi buraya savuran,
Tarımı unutan, köyleri boş bırakan.
Eğer bir el uzansa, ayağa kalksa o topraklar,
Herkes koşar geri, özlemle, umutla, aşkla.
Ama hayat devam eder, güneş yine doğar,
Her sabah hatırlatır, umutla yaşanır bahar.
Gurbet ellerde de bir vatan taşırız içimizde,
Bulgaristan, sen kalırsın kalbimizin en derin yerinde.
