Bu, “soykırım” kavramının gelişiminde ciddi kavramsal ve hukukî ilerlemenin kaydedildiği bir zaman sürecini kapsar. Soykırım olarak kabul edilebilecek bütün olayların detaylandırılmasına kalkışmaz. Daha ziyade soykırım teriminin nasıl şiddet karşıtı grupların yaygın tehditlerine yanıt veren siyasî, hukukî ve etik sözlüğün bir parçası hâline geldiğini açıklamaya çalışır.
1900: Raphael Lemkin
“Soykırım” sözcüğünü üreten Raphael Lemkin, 1900 yılında Polonyalı Yahudi bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Anılarında önceden Osmanlıların Ermenilere karşı yaptığı saldırıların (birçok bilgin bunu soykırım olarak görür) tarihini, antisemitik katliamları ve bir gruba yönelik şiddetin tarihiyle ilgili okuma yaptığı anlatılır. Bu da grupların yasal olarak korunmasına ilişkin inançlarını pekiştirmiştir.
1933: Adolf Hitlerin Yükselişi
Adolf Hitlerin 30 Ocak 1933’te Şansölye olarak atanmasıyla, Nazi Partisi Almanya’nın kontrolünü ele geçirdi. Kasım ayında, Alman delegeler Cenova’daki silahsızlanma görüşmelerinden ayrıldı ve Nazi Almanya’sı Milletler Cemiyeti’nden çekildi. Kasım ayında, Madrid’deki uluslararası bir hukuk konferansında Raphael Lemkin (sonradan soykırım sözcüğünü üreten kişi) grupların korunmasına yönelik yasal önlemlerin alınmasını önerdi. Önerisi desteklenmedi.
1939: II. Dünya Savaşı
II. Dünya Savaşı, 1 Eylül 1939’da Almanya Polonya’yı işgal ettiğinde, bu durumun antlaşma uyarınca Anglo-Fransız’ların Almanya’ya karşı savaş ilan etmesi ile başladı. 17 Eylül 1939’da Sovyet ordusu Polonya’nın doğusunu işgal etti. Lemkin Sovyetler Birliği’ni geçerek Polanya’ya firar etti ve sonunda Birleşik Devletler’e ulaştı.
1941: Adı konulmamış suç
22 Temmuz 1941’de Nazi Almanya’sı Sovyetler Birliği’ni istila etti. Alman Kuvvetleri doğuya doğru ilerlerken SS, polis ve askerî personel halka zulmetti ve durum İngiliz Başbakanı Winston Churchill’in Ağustos 1941’de şu sözleri söylemesine yol açtı: “Adı konulmamış bir suça tanık oluyoruz”. Aralık 1941’de Birleşik Devletler, Müttefik Kuvvetler’in yanında II. Dünya Savaşı’na girdi. 1941’de mülteci olarak Amerika Birleşik Devletleri’ne gelen Lemkin, Churcill’in sözlerini duymuş ve Churchill’e yanıt olarak “genocide” (soykırım) sözcüğünü ortaya attı.
1944: “Genocide” sözcüğü bulundu.
Nazi liderliği kitle cinayetini araç olarak kullanarak, zorla Avrupa’nın etnik oluşumunu yeniden yapılandırmayı hedefleyen bir dizi nüfus politikası oluşturdu. Söz konusu politikalara kitle cinayetini içeren, artık Holokost diye bahsettiğimiz olay, yani bütün Avrupalı Yahudilerin, Avrupa nüfusundaki Romanların (Çingene) çoğunluğunun öldürülmesi girişimi, Polonya ve eski Sovyetler Birliği’ndeki sınıf liderliğinin ortadan kaldırılması girişimi dahildir. Ayrıca bu politikalara artık etnik temizlik diye isimlendirdiğimiz, kaba kuvvet ve cinayet yoluyla gerçekleştirilecek daha küçük çaptaki yeniden yerleştirme politikası da dahildi. Washington DC’ye taşınan ve Birleşik Devletler Savaş Bakanlığı ile çalışan Raphael Lemkin, 1944’te Axis Rule in Occupied Europe isimli yazısında “genocide” sözcüğünü ortaya attı. Söz konusu metin Nazilerin ele geçirdiği topraklardaki yıkım ve işgal yöntemlerini belgeledi.
1945–1946: Uluslararası Askerî Mahkeme
20 Kasım 1945 ve 1 Ekim 1946 arasında, Nuremberg’deki Uluslararası Askerî Mahkeme öndegelen Nazi liderlerinden 22’sini barışa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve insanlık suçları ve bu suçların her birine işlenilişine katılım iddialarıyla savaşın öndegelenlerini yargıladı. Uluslararası mahkeme, ilk kez ulusal liderleri adaletin önüne getirecek savaş sonrası mekanizmalar olarak kullanıldı. “Genocide” hukukî olarak değil, tanımlayıcı bir ifade olarak iddianamede yer aldı.
1947–1948: Soykırıma ilişkin uluslararası sözleşmenin oluşturulması
Raphael Lemkin “genocide” sözcüğünü dünyanın her yerinden gelen delegelerin soykırımla ilgili uluslararası terimleri tartıştığı, henüz tam olgunlaşmamış Birleşmiş Milletler’e getirdi. 8 Aralık 1948’de, nihai metin oybirliğiyle kabul edildi. Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlemesi ve Cezalandırması Sözleşmesi, 20 ülkenin onaylamasının ardından 12 Ocak 1951’de yürürlüğe girdi.
1950–1987: Soğuk Savaş
Sivil halka karşı işlenen büyük suçlar II. Dünya Savaşı’ndan sonra ve Soğuk Savaş sırasında çok yaygındı. Bunların “genocide-soykırım” olup olmadığı, soykırım suçunu Soykırım Sözleşmesi’ne taraf olarak önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt eden ülkeler tarafından pek düşünülmedi.
1988: Birleşik Devletler Soykırım Sözleşmesi’ni imzaladı
5 Kasım 1988’de, ABD Başkanı Ronald Reagan Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlemesi ve Cezalandırması Sözleşmesi’ni imzaladı. Birleşik Devletlerin ulusal bağımsızlığını kısıtlayacağı gerekçesiyle sözleşmeye karşı çıkanlar ve destekleyenler vardı. Sözleşme’nin ateşli savunucularından Wisconcin Senatörü William Proxmire, 1968–1987 yılları arasında Kongre’de Sözleşme’nin imzalanmasını destekleyen 3.000’den fazla konuşma yaptı.
1991–1995: Eski Yugoslavya Savaşları
Eski Yugoslavya savaşları ağır savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlarla göze çarpar. Bosna’daki çatışma (1992–1995) II. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki en sert savaşların ve katliamların olmasına yol açtı. Küçük bir kasaba olan Srebrenitza’da, 7.800 Bosnalı yetişkin erkek ve çocuk Sırp Kuvvetleri tarafından öldürüldü.
1993: Karar 827
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Lahey’de eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICTY) kurulmasını öngören, Bosna’daki zulümlere yanıt niteliğinde karar 827’yi yayınladı. ICTY Nuremberg’den bu yana kurulan ilk uluslararası ceza mahkemesiydi. ICTY’nin soruşturabileceği ve yargılayabileceği şunlar şunlardır: 1949 Cenevre Sözleşmesi’nin ağır ihlalleri, savaş kanunları ya da geleneklerinin ihlali, soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar. Mahkemenin karar yetkisi eski Yugoslavya topraklarında işlenen suçları kapsıyordu.
1994: Ruanda Soykırımı
Nisan’dan Temmuz’a kadar, çoğunluğu Tutsi azınlık grubundan 800.000 kadar insan Ruanda’da öldürüldü. Muazzam bir boyut, kapsam ve hızla öldürüldüler. Ekim’de, BM Güvenlik Konseyi ICTY’nin kapsamını genişleterek Raunda için Tanzanya, Arusha’da ayrı fakat bağımlı bir mahkeme, Uluslararası Raunda Ceza Mahkemesi (ICTR) kurulmasını sağladı.
1998: Soykırım suçundan ilk mahkumiyet
Jean-Paul Akayesu’nun Taba kasabasının belediye başkanıyken iştirak ve idare ettiği soykırım suçu ve insanlığa karşı suç kapsamındaki eylemleri nedeniyle suçlu bulunduğu 2 Eylül 1998’de ICTR dünyada tarihinde ilk kez soykırımı suçu nedeniyle mahkumiyet kararı verdi.
Söz konusu mahkemeler ve kurulmakta olan Uluslararası Ceza Mahkemesi hukukî anlamda emsallerin ortaya çıkmasına ve kendi yargı yetkileri kapsamında suçların tahkik edilmesine yardımcı olsa da, soykırım suçunun cezalandırılması zor bir iştir. Bundan daha da zor olan, soykırımın önlenmesidir.
2004: Darfur’daki Soykırım
Birleşik Devletler tarihinde ilk kez, devam etmekte olan bir kriz “soykırım” adlandırıldı. 9 Eylül 2004’te, Devlet Bakanı Colin Powell Senato Dış İlişkiler Komitesi huzurunda şöyle bir ifade verdi: “Darfur’da soykırım yapıldığı ve hâlâ yapılmakta olduğu sonucuna vardık—vardım. Bu soykırımdan Sudan Hükümeti ile Janjaweed sorumludur”.
Daha yakında 2016 yılında ABD İslam Devleti kurduğunu iddia eden cihatçı örgüt IŞİD’i Suriye ve Irak’ta yaşayan Hristiyan, Ezidi ve Şii azınlıklara karşı soykırım yapmakla suçladı.
2017 yılında Gambia, Myanmar’ı Arakan Müslüman halkına karşı soykırım yaptığını söyleyerek Uluslararası Adalet Divanı’na şikayet etti ve Arakan köylerine yönelik yaygın ve sistemli “temizleme” harekatları yapıldığını öne sürdü.
Yüzbinlerce Arakanlı Müslüman Myanmar’dan kaçarak komşu Bangladeş ve başka ülkelere geçerken binlercesi de öldürüldü.
2021’de ABD, Kanada ve Hollanda hükümetleri Çin’i Sincan bölgesinde yaşayan Uygur halkına soykırım uygulamakla suçladılar. Bir çok ülke aynı suçlamayı içeren parlamento kararları çıkardı.