Bayrampaşa’nın tarih kokan kütüphanesinde bugün, rüzgârın Orta Asya bozkırlarından, Hindu kuş dağlarının eteklerinden alıp getirdiği masum bir esinti vardı. Afganistan’ın çileli topraklarından gelen Özbek ve Türkmen kız çocukları, sergi salonunun kapısından içeri süzüldüklerinde, sadece bir resim sergisine değil; kendi kimliklerinin, dillerinin ve asla pes etmeyen soylarının aynasına baktılar.
Bugün sergi salonunun en kıymetli misafirleri, gözlerinde hem Afganistan’ın hüznünü hem de Türkistan’ın asaletini taşıyan Özbek ve Türkmen kızı evlatlarımızdı.
O minik elleriyle, duvarlarda asılı olan ve Türk dünyasının “soykırım ve sürgün” duraklarını anlatan resimlere dokunurken, aslında asırlardır koparılmak istenen bir bağı yeniden mühürlüyorlardı.
“Biz Bu Resimlerin İçinden Geldik”
Küçük bir Özbek kızının, vagonlarda sürgüne gönderilen ailelerin fotoğrafı önünde durup; “Bizim dedelerimiz de hep uzaklara gitmek zorunda kalmış, ama bak burada hepimiz bir aradayız” demesi, salonun sessizliğini asil bir hakikate boğdu. Afganistan’ın o zorlu şartlarından çıkıp gelen bu yavrular, sergide sadece acıyı görmediler; Türk’ün her düştüğü yerden nasıl daha güçlü kalktığını, omuz omuza verdiğinde dünyayı nasıl kucakladığını öğrendiler.
Adaletin Çocuk Kalbindeki Yansıması
Özbek ve Türkmen kızları, serginin sonundaki Ruanda ve Yahudi soykırımı resimlerini gördüklerinde şaşkınlıklarını gizleyemediler.
Bir Türkmen kızı, yanındaki arkadaşına fısıldadı: “Bak, Türk amcalar sadece bizi değil, dünyadaki tüm çocukları korumak istiyorlar.” İşte bu cümle, serginin başarısının kanıtıdır. Türk’ün adaletinin bir “ırk” meselesi değil, bir “merhamet ve dünya nizamı” meselesi olduğunu bu çocuklar o tertemiz kalpleriyle bir bakışta kavradılar.
“Türk Giderse Zulüm Gelir, Türk Gelirse Barış Başlar”
Sergiyi gezen bu küçük fidanlar, BULTÜRK ve Türk Dünyası Gönüllüler Birliği’nin neden bu sergiyi açtığını şu sözlerle özetlediler: “Biz artık yalnız değiliz. Bizim çok büyük bir ailemiz var.” Onlar sergiden ayrılırken, sadece resimleri değil; Türk’ün bencil olmayan, dünyayı sahiplenen ve mazlumu kimliğine bakmadan kucaklayan o devasa adalet mirasını zihinlerine kazıdılar.
Yarının Sultanlarına Vasiyet
Bu Özbek ve Türkmen kızları, yarının öğretmenleri, anneleri ve liderleri olacaklar.
Bugün Bayrampaşa’da gördükleri o “anahtar” sembolü, onların kalbinde paslanmaz bir inanca dönüştü. Onlar biliyorlar ki; Türk ayağa kalktığında sadece Türkistan değil, Afganistan’dan Balkanlar’a kadar tüm dünya nefes alacak.
Bu Saf Duyguya Ortak Olun!
Orta Asya’nın bu mahzun ama vakur çiçeklerinin izini sürmek, onların gözlerindeki o parıltıya şahitlik etmek için siz de bu sergiye gelin.
- Yer: Bayrampaşa Millet Bahçesi Kütüphanesi
- Ziyaret: 10 Ocak 2026’ya kadar her gün.
Gelin ve görün; Türk’ün adaleti sadece bir tarih değil, Afganistanlı küçük bir kızın gözündeki umuttur!
Bu yazı, serginin “Türk Dünyası” kavramını ne kadar geniş bir coğrafyaya (Afganistan Özbek ve Türkmenleri) yaydığını ve bunun evrensel adaletle nasıl birleştiğini anlatıyor.
