Dr. Nedim BİRİNCİ
Türk dünyası artık yalnızca haritalarla anlatılabilecek bir gerçeklik değildir. “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne” uzanan klasik tanım, bugün yaşanan dönüşümü açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Çünkü Türk dünyası artık sadece coğrafya değil; insan, hafıza ve aidiyet üzerinden yeniden şekillenen çok katmanlı bir gerçekliğe dönüşmektedir.
Yaklaşık bugün itobari ile 400 milyonluk nüfusu, milyonlarca kilometrekareye yayılan coğrafyası ve trilyon dolarlık ekonomik hacmi elbette önemlidir. Ancak Türk dünyasının asıl gücü, rakamların ötesinde taşıdığı medeniyet birikimi ve ortak hafızadır. Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan bu tarih, yalnızca geçmişin bir hatırası değil; bugünün ve yarının da kurucu unsurudur.
Biruni’lerin, İbn-i Sina’ların, El-Harezmi’lerin yetiştiği ilim havzası; Hoca Ahmet Yesevi’lerin mayaladığı irfan geleneği, bu coğrafyayı asırlar boyunca bir çekim merkezine dönüştürmüştür. Bugün de dünya siyasetinin ağırlık merkezinin Asya’ya kaydığı bir dönemde, tarihî İpek Yolu üzerinde yer alan Türk coğrafyasının önemi yeniden artmaktadır. Zengin yeraltı kaynakları, genç ve dinamik nüfus yapısı, küresel projelerin bu bölgeyi odağına alması tesadüf değildir.
Ancak yeni yüzyılın Türk dünyası, yalnızca devletler arası iş birlikleriyle açıklanamaz. Asıl dönüşüm, insanlar üzerinden yaşanmaktadır. Bugün dünyanın dört bir yanında, Türk olduğunu söyleyememiş, söylemekten çekinmiş ya da zamanla unutmuş milyonlarca insan vardır. Kimlik, bazen baskıyla bastırılmış; bazen asimilasyonla silikleşmiştir. Ama hiçbir kimlik tamamen yok olmaz. Uygun zaman geldiğinde, hafıza kendini hatırlatır.
Gücün tanımı değişmektedir. Artık güç sadece askerî kapasiteyle ya da ekonomik büyüklükle ölçülmüyor. Ağlar, gönüllülük, kültürel çekim ve aidiyet duygusu yeni çağın belirleyici unsurlarıdır. Türkiye’nin son yıllarda dünyanın her yerinde artan görünürlüğü de tam olarak bu çerçevede okunmalıdır. Türkiye yalnızca resmî kurumlarıyla değil; gönüllüleriyle, diasporasıyla, kültürel etkisiyle küresel bir varlık hâline gelmektedir.
Türkiye için çalışan, Türkiye’nin itibarıyla kendini güvende hisseden, Türkiye güçlendikçe geleceğe daha umutla bakan milyonlarca insan vardır. Bu, zorla kurulan bir bağ değil; kendiliğinden oluşan bir aidiyet çemberidir. Yeni yüzyılda Türk dünyasının gücü de buradan doğacaktır: Baskı kuran değil, çekim oluşturan bir merkez olmaktan.
Bugün Türk dünyası artık sadece devletlerin toplamı değildir. Türk dünyası, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, ortak bir kader duygusunu paylaşan insanların toplamıdır. Türk olmak, bir pasaporttan ibaret değildir; ortak bir adalet anlayışı, benzer bir tarih bilinci ve geleceğe dair paylaşılan bir umuttur.
Yeni yüzyıl, Türk dünyası için bir genişleme değil, bir derinleşme dönemidir. Sessiz ama kararlı, gösterişsiz ama etkili bir yükseliş… Dünya bu yükselişi belki hemen fark etmeyecektir. Ama fark ettiğinde, bu hafızanın çoktan ayağa kalkmış olduğunu görecektir.
Türk dünyası artık hatırlamaktadır. Ve hatırlayan bir hafıza, sadece geçmişini değil, geleceğini de inşa eder.
