Yazarlarımız

Osmanlı’nın Kalbi Rumeli’de Atar

Rafet ULUTÜRK

Osmanlı Devleti’nin hikâyesi Söğüt’te başlar. Küçük bir oba, büyük bir ideal…
Fakat o idealin gerçek anlamda can bulduğu, büyüyüp imparatorluğa dönüştüğü yer Rumeli’dir. Söğüt, Osmanlı’nın doğduğu yerdir ama Rumeli, büyüdüğü ve olgunlaştığı coğrafyadır.

Bir Beylikten İmparatorluğa Uzanan Yol

Osmanlı, Rumeli’ye geçtiği gün artık sadece bir Anadolu beyliği değildir.
O andan itibaren tarih sahnesine yeni bir güç çıkar. Rumeli, Osmanlı’ya yalnızca toprak kazandırmamış; şehir, kültür ve zenginlik kazandırmıştır.
Anadolu Beylerbeyliği güçlüydü ama Rumeli Beylerbeyliği her zaman daha zengindi.
Çünkü bereketin, ticaretin, medeniyetin yolu Rumeli’den geçiyordu.

Akıncıların İzinde Bir Medeniyet

Rumeli’nin ruhunu taşıyanlar, sınır boylarının yiğit akıncılarıydı:
Turhan Oğulları, Mihaloğulları, Evrenos Oğulları, Malkoçoğulları… Onlar padişaha bağlıydılar ama özgür ruhlardı; Osmanlı’nın uç beyleri, devletin öncüleri, fetihlerin habercileriydiler.
Atlarının nal sesleriyle yalnızca sınırları değil, Osmanlı’nın kaderini de genişlettiler.

Rumeli: Osmanlı’nın Kimliği

Rumeli, Osmanlı’nın sadece bir fetih alanı değil, aynı zamanda kimliğiydi.
Edirne, Üsküp, Selanik, Manastır gibi şehirler birer yönetim merkezi olmanın ötesinde, Osmanlı’nın ruhunu yoğuran kültür ocaklarıydı.
Rumeli olmadan Osmanlı eksik kalır; çünkü imparatorluğu imparatorluk yapan o şehirlerin birikimi, o toprakların insanıdır.

Kaybedilen Topraklar, Kaybolmayan Ruh

Osmanlı, Rumeli topraklarını kaybettiğinde yalnızca sınırlarını değil, kalbini de kaybetti.
Çünkü Rumeli, Osmanlı’nın kalbiydi; o kalp atmayı bırakınca, imparatorluk nefesini yitirdi.
Ama yine de o ruh ölmedi. Bugün hâlâ Balkanlar’da bir minarenin gölgesinde, bir türkünün sözlerinde, bir taş çeşmenin kitabesinde o eski nefesin izleri yaşar.

Osmanlı bir Rumeli devletidir — çünkü o devletin gerçek gücü, Rumeli’nin toprağında değil, o toprağın insanında saklıdır.

Bir Cevap Yazın