Yazarlarımız

Halep Türk’ün Memleketi Diyeceksiniz, Alındığında Sevinemeyeceksiniz: Bu Nasıl Anlaşılır?

Ahmet AĞCA

Tarihin, coğrafyanın ve insanlığın karmaşık labirentlerinden biri de Halep’tir. Halep, Türk tarihinin ve kültürünün derin izlerini taşır. Yüzyıllarca Türk yönetiminde kalmış, Türklerin medeniyet anlayışıyla yoğrulmuş bu şehir, sadece bir toprak parçası değil, bir kimliğin ve tarihin taşıyıcısıdır. Peki, bu kadar Türk’ün köklerine ait olan bir yer yeniden alındığında, neden sevinemiyoruz? Bu, anlaşılması zor bir duygu karmaşasıdır.

Halep: Türk’ün Tarihiyle Yoğrulmuş Bir Şehir
Tarihi Bağlar: Halep, Selçuklular, Memlükler ve Osmanlılar döneminde Türk-İslam medeniyetinin önemli bir merkezi olmuştur. Camileri, medreseleri, kervansarayları ve çarşılarıyla Türklerin izlerini bugüne kadar taşır.
Türk Kimliği ve Kültürü: Halep’in sokaklarında yankılanan ezgiler, mutfağında hissedilen lezzetler ve toplumsal yaşamındaki adalet anlayışı, Türk-İslam kültürünün ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu nedenle Halep, yalnızca tarihsel bir değer değil, Türk milletinin gönlünde kök salmış bir mirastır.

Peki, Sevinememek Neden?
Halep’in alındığı bir durumda bile bu sevinç neden buruk olur? Bu sorunun cevabı, hem tarihsel bağların yıpranışında hem de insanlığın çektiği acılarda saklıdır.
1. İnsani Bedeller:
Halep, modern zamanlarda savaşın ve insanlık dramının simgelerinden biri haline geldi. Bombalanan şehirler, yerinden edilen halklar ve kaybolan canlar, bu coğrafyayı acıyla yoğurdu.
Bir toprak parçasını kazanmak, orada yaşayan insanların çektiği acıları unutturmaz.
Halep, Türk milletinin tarihine ait olabilir, ancak bugün o şehirde yaşanan trajediler, sevinci gölgeler.
2. Tarihi Bağların Kırılganlığı:
Halep’in tarihsel olarak Türk’ün memleketi olması, bugünkü siyasi gerçekliklerle ne yazık ki birebir örtüşmeyebilir.
Yüzyıllar boyunca Türk yönetiminde kalan bu toprakların, bugün başka kimliklerle anılması, sevinci karmaşık hale getirir.
Tarihi mirasın bu kadar hırpalanmış olması, bir zamanlar Türk’ün medeniyet merkezi olan bu şehrin yeniden kazandırılması gerektiği gerçeğini hatırlatsa da sevincin yerine burukluk getirir.
3. Coğrafi ve Siyasi Dengeler:
Günümüzde toprak kazanmak, sadece tarihi bir bağın yeniden kurulması anlamına gelmez. Siyasi ve coğrafi dengeler, bu kazancın anlamını gölgeler.
“Alındı” denilen Halep, yalnızca bir haritaya çizilen sınır değildir; onun içinde barış, huzur ve insanlık sağlanmadıkça, kazanım yarım kalır.
Bu yüzden, savaşın ve politikanın gölgesinde, bu tür kazançlar sevinçten çok karmaşa yaratır.

Tarih ve Vicdanın Kesiştiği Nokta
Halep’in Türk’ün memleketi olması bir tarihsel gerçektir. Ancak tarih, tek başına bugünü şekillendirmeye yetmez. Halep, yalnızca toprak olarak değil, insanlarıyla, kültürüyle, geçmişiyle bir bütündür. Bu bütünlüğün parçalanması, yeniden kazanılan toprakların anlamını eksiltir.
Vicdan Yarası: İnsanlık acı çekerken, bir toprak kazancı kutlanabilir mi? Türk’ün vicdanı, savaşın bıraktığı yaralara odaklanır ve sevinci gölgeler.
Barışın Özlemi: Halep, sadece Türkler için değil, tüm insanlık için barışın ve medeniyetin yeniden yeşereceği bir yer olmalıdır.

Sonuç: Anlamak Zor Ama Mümkün
Halep’in Türk’ün memleketi olduğunu bilmek ve bu gerçeği hissetmek, tarihimize olan bağımızı güçlendirir. Ancak o topraklarda yaşanan acılar ve insanlığın ortak kayıpları, bu kazanımı kutlamayı imkânsız hale getirir. Çünkü Türk İslam anlayışında toprak, üzerinde yaşayan insanlarla anlam kazanır. Eğer o insanlar huzursuzsa, biz de huzurlu olamayız.
Bu karmaşayı anlamak zor, ama mümkün. Halep, sadece tarihsel bir miras değil, insanlığın vicdanında açılmış bir yara. Ve bu yara, ancak barışla, sevgiyle ve adaletle iyileşebilir. Türk’ün ruhu, sadece toprağı değil, o toprağın insanını da kazanmayı hedefler. İşte bu nedenle, Halep alınsa bile, sevinç ancak adalet sağlandığında mümkün olacaktır.

Bir Cevap Yazın