Şakir ARSLANTAŞ
Avrupa, geçmişteki iki dünya savaşı, etnik çatışmalar ve büyük ideolojik bölünmelerle defalarca felaketler yaşamış bir kıta. Bugün, teknoloji ve küreselleşmenin etkisiyle hızla değişen bir dünyada, Avrupa bir kez daha büyük bir dönüm noktasına geliyor. Küresel güç dengelerinin kayması, ekonomik zorluklar, içsel gerilimler ve dış tehditler, kıtayı bir büyük krizle karşı karşıya bırakabilir. Peki, Avrupa’yı bekleyen gerçek tehlike nedir? Gerçekten kan ve gözyaşı mı geliyor?
Amerika’nın Güç Kaybı ve Avrupa’nın Geleceği
Son yıllarda, Amerika’nın küresel hegemonyası giderek zayıflıyor. Bu durum, özellikle Avrupa açısından büyük bir güvenlik açığı yaratmakta. 20. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’nın güvenliği, büyük ölçüde ABD’nin askeri varlığına dayanıyordu. NATO, Batı dünyasının güvenlik teminatı olarak şekillenmişti. Ancak 21. yüzyılın başlarından itibaren ABD’nin dış politikada giderek daha izole bir tutum sergilemesi, Avrupa’nın savunma stratejisini yeniden düşünmesine yol açtı.
Trump yönetiminin “Amerika Önce” yaklaşımı ve Biden’ın “uluslararası işbirliğini yeniden kurma” vaadi,
Avrupa’nın Amerika’ya olan güvenini sarsmıştı. Amerika’nın Orta Doğu ve Asya’daki askeri varlığını küçültmesi, Avrupa’yı güvenlik açısından daha kırılgan hale getirebilir. Eğer ABD, Avrupa’dan tamamen çekilirse veya stratejik önceliklerini başka bölgelere kaydırırsa, kıta, geçmişteki gibi tek başına savunma yapma zorunluluğu ile karşı karşıya kalabilir. Avrupa’nın, Amerika’nın “güvenlik şemsiyesi” olmadan ayakta kalabilmesi için ne kadar hazırlıklı olduğunu sorgulamak, bugün için hayati önem taşıyor.
Rusya ve Çin: Yeni Tehditler, Yeni Hesaplaşmalar
Amerika’nın geri çekilmesi, özellikle Avrupa’nın doğusunda çok daha derin güvenlik tehditlerine yol açabilir. Rusya, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra tekrar güç kazanma çabalarını sürdürmekte ve bu çabalarını giderek daha agresif bir şekilde sürdürüyor. 2014’teki Kırım işgali, Ukrayna’daki savaş ve Baltık ülkelerine yönelik askeri tehditler, Avrupa’nın doğusunda güvenlik kaygılarını artırmış durumda. Rusya, Batı’yı zayıflatma stratejisiyle, özellikle NATO’nun doğuya genişlemesine karşı duruyor ve Avrupa’yı yeni bir gerilim alanına çekiyor. Avrupa’nın doğusunda patlak veren bir çatışma, hızla kıtanın geneline yayılabilir ve eski jeopolitik çatışmalar yeniden gün yüzüne çıkabilir.
Diğer bir yandan, Çin’in küresel etkisi artıyor.
Çin’in ekonomik gücü, Avrupa ülkelerinin stratejik hedeflerini etkileyebilir. Çin’in Avrupa’nın enerji altyapısına ve kritik sektörlerine yaptığı yatırımlar, Batı’nın geleneksel güç yapıları için bir tehdit oluşturuyor. Özellikle Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi, Asya ve Avrupa arasındaki yeni bir ekonomik bağlantı oluştururken, bu durum Avrupa’nın dış politikasında yeni gerilimlere yol açabilir. Avrupa, Çin’in ekonomik ve diplomatik etkisine nasıl yanıt vereceğini hala tam olarak belirleyebilmiş değil.
İçsel Gerilimler ve Milliyetçi Hareketlerin Güçlenmesi
Avrupa’daki içsel gerilimler, dış tehditlerden belki de daha büyük bir tehlike oluşturuyor. Küresel göç hareketleri, ekonomik eşitsizlikler, sosyal adalet sorunları ve kültürel çatışmalar, Avrupa’nın en büyük toplumsal sorunlarını oluşturuyor. Son yıllarda Avrupa’nın birçok ülkesinde, özellikle ekonomik krizin etkisiyle, sağcı popülist hareketler yükselmeye başladı. Göçmen karşıtlığı, milliyetçilik, ırkçılık ve kültürel üstünlük gibi söylemler, kıtanın birliğini tehdit eden unsurlar haline geldi.
Almanya, Fransa, İtalya gibi büyük Avrupa ülkelerinde, aşırı sağ ve milliyetçi partilerin yükselişi, kıtanın politik atmosferini giderek daha kutuplaştırıyor. Bu hareketler, Avrupa’nın geleneksel değerleri ve çok kültürlü yapısı üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyor. İçsel huzursuzluk, her geçen gün daha büyük bir boyut kazanıyor ve toplumsal çatışmaların, protestoların hatta sokaklardaki şiddetin artmasına neden olabilir. Bu kutuplaşma, kıtada büyük bir içsel krizi tetikleyebilir, bu da yeni savaşların, isyanların ve toplumsal bozulmaların habercisi olabilir.
Göçmen Krizi ve Sosyal Yapıdaki Değişim
Son yıllarda Avrupa, çok büyük bir göçmen krizine tanıklık etti. Orta Doğu, Afrika ve Asya’daki çatışmalar, açlık, yoksulluk ve savaşlar nedeniyle Avrupa’ya doğru büyük bir göç hareketi yaşanıyor. Milyonlarca insan, Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışıyor ve bu durum, kıtanın sosyal yapısını, ekonomik dengelerini ve kültürel kimliğini ciddi şekilde zorluyor. Avrupa’nın büyük şehirlerinde artan gettolaşma, düşük gelirli göçmen gruplar ile yerel halk arasındaki gerilimleri körüklüyor.
Göçmenlik meselesi, sadece ekonomik değil, kültürel bir sorun da yaratıyor.
Yerleşik halk, büyük bir kültürel değişimle karşı karşıya kalırken, yerel kültürün korunması gerektiğini savunan sesler daha fazla yükseliyor. Bu durum, özellikle sağcı partilerin işine yarıyor ve göçmen karşıtı söylemler daha fazla rağbet görmeye başlıyor. Sonuç olarak, kıtada etnik ve kültürel ayrımcılığın, ırkçılığın ve islamofobinin arttığı bir ortam oluşuyor. Bu da, hem sosyal huzursuzluğa hem de büyük toplumsal patlamalara yol açabilir.
Avrupa’nın Geleceği: Karanlık Bir Dönem Mi?
Avrupa’nın geleceği, geçmişte olduğu gibi karmaşık ve belirsiz bir hal almış durumda. Küresel güçlerin yeniden şekillenmesi, Avrupa’nın jeopolitik pozisyonunu tehdit ederken, içindeki toplumsal gerilimler ve ekonomik krizler kıtayı büyük bir içsel dönüşümün eşiğine getirmiştir. Avrupa, bugün yeniden bir kriz dönemiyle karşı karşıya ve bu kriz çok boyutlu bir tehdit içeriyor. Küresel ölçekteki değişimler, kıtayı güvenlik boşluklarına, ekonomik daralmalara ve toplumsal ayrışmalara sürükleyebilir.
Ancak Avrupa, geçmişindeki büyük felaketlerden ders almış ve birçok kez yeniden yapılanmış bir kıta olmuştur.
Eğer Avrupa, bu içsel ve dışsal tehditlere karşı birleşik bir politika ve güçlü bir strateji geliştirirse, gelecekteki bu karanlık dönemi atlatabilir. Aksi takdirde, kıta yeniden kan ve gözyaşına boğulabilir.
Bu, Avrupa’nın tarihiyle yüzleşerek, toplumsal birlik ve dayanışma içinde yeni bir yol bulmasına bağlı olacaktır. Avrupa’nın geleceği, eskiye dönmeden, barışçıl bir birleşimle mi şekillenecek, yoksa yeni bir karanlık döneme mi girecek, bunu zaman gösterecek.