Yazarlarımız

900 Yıllık Sessiz Güç: Hazar Türk İmparatorluğu’nun Unutulan Hikâyesi

Rafet ULUTÜRK

Tarihin tozlu raflarında, bir imparatorluk vardır ki adı çoğu zaman satır aralarında geçer. Ne Roma kadar görkemli, ne Bizans kadar anlatılmış, ne de Hunlar kadar efsanelere konu olmuştur. Oysa Avrasya’nın siyasi dengesi, ticaret yolları ve kültürel etkileşimleri üzerinde belki de en uzun süreli etkiyi Hazar Türk İmparatorluğu bırakmıştır. Bugün Cumhurbaşkanlığı forsundaki yedinci yıldız, bu devleti sembolize eder; ancak Hazarların hikâyesi hâlâ geniş kitlelere tam anlamıyla ulaşmış değildir.

Volga’dan Karadeniz’e Uzanan Bir Medeniyet

Yaklaşık 1300 yıl önce, Karadeniz ile Hazar Denizi arasında, Volga Nehri’nin çevresinde şekillenen bu devlet, 900 yıl boyunca ayakta kalmış; Türk tarihinin en uzun soluklu siyasi yapılarından biri hâline gelmiştir. Başkenti önce Semender, ardından İtil olan Hazarlar; Kafkasya’dan Tuna’ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada hâkimiyet kurmuş, İpek Yolu’nun kuzey hattını kontrol ederek dönemin en güvenli ticaret koridorlarından birini yaratmıştır.

Gerçek şu ki Hazarları anlamak, bir Türk devletinin yükselişini okumaktan daha fazlasıdır. Aynı zamanda Orta Çağ’ın küresel siyasetini, devletler arası gerilimi ve dinlerin yayılış stratejisini de çözümlemek demektir.

Jeopolitik Bir Satranç Tahtasında Ayakta Kalmak

Hazarların yükselişinde coğrafya yalnızca bir sahne değil, bir kaderdir. Güneyde Bizans ve Sasani İran’ı, ardından Arap Hilafeti; kuzeyde Slav ve Viking akınları; doğuda Göktürk ve diğer Türk boyları… Hazarlar tüm bu güçlerin kesişim noktasında adeta bir tampon devlet işlevi görmüştür.

Bu konum; onları hem çekişmelerin merkezinde hem de ticaretin vazgeçilmez bekçisi hâline getirmiştir. Ne Araplar ilerleyebilmiş Volga’nın ötesine, ne Bizans göz ardı edebilmiş Hazar müttefikliğini. Öyle ki Bizans, enerjisini İran savaşlarına ve Arap ilerleyişine ayırabilmek için kuzeyde Hazar desteğine muhtaç kalmış; bu ilişki zamanla akrabalığa dönüşmüştür.

Bizans ile Akraba Bir Türk Hanedanı

Hazar prenseslerinin Bizans hanedanına gelin gidişi, tarihte eşine az rastlanır diplomatik adımlardır.

  • 704’te Hazar Kağanı’nın kızı, Bizans’a gelin gider ve “Teodora” adını alır.

  • Bir başka Hazar prensesi, Konstantin ile evlenerek Bizans tahtının annesi olur.

  • 775–780 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nda “IV. Leo Hazar” adıyla bir Türk kökenli imparator dahi hüküm sürer.

Bu durum, Hazarların yalnızca askeri bir güç değil, uluslararası siyasette saygın bir aktör olduğunu gösterir.

Çift Krallık: Devlet Yönetiminde Denge Sanatı

Hazarların yönetim modeli, o dönem için son derece yenilikçi bir yapıya sahiptir. Kağan kutsal ve sembolik bir liderdir; devleti fiilen yöneten ise “Bek” veya “Hakan-beh” diye anılan ikinci bir hükümdardır. Gücün dağıtıldığı bu sistem, Hazarların iç krizler yaşamadan uzun süre ayakta kalmasına katkı sağlamıştır.

Bugün birçok tarihçi, Hazar yönetim modelini “erken dönem kuvvetler ayrılığı örneği” olarak niteler.

Kültür, Dil ve Günümüzle Bağlantılar

Hazarlar, Kıpçak–Çuvaş koluna yakın bir Türkçe konuşmuş; çoğu Arap, Bizans ve Çin kaynağı bunu özellikle belirtmiştir. İbn Fadlan’ın aktardığı fiziksel betimler, bozkır kültürünün tipik özelliklerini taşır. Ahşap mimari ve oyma sanatı, Hazarların maddi kültürünün temel unsurlarıydı. Bu nedenle günümüze ulaşan eserlerin azlığı, Hazar tarihinin gölgede kalmasının başlıca nedenlerindendir.

Bugün Çuvaş halkının dili, Hazar-Bulgar Türkçesinin izlerini taşır; bu da Hazarların kültürel mirasının hâlâ yaşadığını gösterir.

Museviliğin Seçilmesi: Politik Bir Denge Hamlesi

Hazarların en çok tartışılan özelliği, 8. yüzyılda Museviliği devlet dini olarak benimsemesidir. Ancak bu karar, mistik bir dönüşümden ziyade diplomatik bir manevradır.

Bir yanda yayılmacı İslam, öte yanda Hristiyan Bizans’ın yoğun baskısı… Hazar Kağanı, her iki dinin temsilcilerini huzuruna çağırmış ve sonunda taraf tutmamak adına üçüncü yolu tercih etmiştir. Musevilik, Hazarların bağımsız duruşunu pekiştirmiş; onları her iki dünya gücünden de ayrı tutmuştur.

Bu tercih toplumun bütününe yayılmamış, daha çok yönetici sınıf ile siyasî elit arasında görülmüştür. Yahudi ansiklopedisi dâhil birçok kaynak, Hazarların Türk kökenli olduğunu ve Museviliğin toplumsal bir etnik dönüşüm yaratmadığını ayrıntılı biçimde belirtir.

Bugünün Gözünden Hazarlar

Bugün Hazarlar, Rusya’dan Anadolu’ya kadar birçok kültürün oluşumunda fark edilmeyen bir katkı sahibidir. Bizans’ın kuzeyden gelen tehlikelere karşı dayanmasını sağlamış, Slavların devletleşme sürecine zemin hazırlamış, İpek Yolu ticaretinin kesintiye uğramadan işlemesini mümkün kılmış, Avrasya’nın çok kültürlü dokusunun temellerini atmıştır.

Fakat ironik bir biçimde, en uzun ömürlü Türk devletlerinden biri, dünya tarih kitaplarında hak ettiği yeri bulamamıştır.


Sessiz Bir Dev, Görünmez Bir Etki

Hazarlar; diplomasi, ticaret, kültür ve din politikalarıyla, kendi döneminin uluslararası ilişkiler ağını en iyi yöneten devletlerinden biriydi. Bir imparatorluktan çok daha fazlasıydılar: Avrasya’nın sessiz mimarı, ticaretin garantörü, dinler arasında bir köprü, Bizans’ın kuzey kalkanı ve Türk tarihinin en özgün medeniyetlerinden biri…

Tarih sahnesinden çekilmiş olabilirler; ancak izleri, hem coğrafyada hem kültürde hem de bugünün siyasi yapılanmalarında yaşamaya devam ediyor.

Bir Cevap Yazın